Geçtiğimiz gün AK Partili bir milletvekiliyle, Ulu Cami’nin bahçe batı kapısı karşındaki sokakta yaşayan, battaniyeyi kendisine çatı yapmış amcayı ve çektiğim fotoğrafıyla ilgili uzun uzun konuştuk.

Bir ara, ‘Vefa ekibindeyim demekle, Vefa’ya ihtiyacı olanlara hizmet etmenin’ çok farklı olduğuna dikkat çekti.

Yani pratik adımdan, ölü taklidi yapılmamasından bahsetti.

Polis, Zabıta ve Jandarmanın özverili hizmetlerinden söz ederken gözleri yaşardı.

***

Malumunuz, coronavirüs tedbirleri gün geçtikçe artıyor.

Şunu belirtmek gerekirse, Polis, Jandarma ve Zabıta, evden çıkmalarına yasak getirilen 65 yaş üzeri vatandaşlarımıza ‘vefa’ adımları atarak yardımlarına koşuyorlar.

Bakkala gidiyor, bankamatikten maaşlarını çekiyor, pazardan sebze ve meyve alışverişi yaparak, unutulan komşuluğu, dostluğu hatırlatıyorlar.

Özellikle Polis ve Jandarma kendi asli görevlerinin yanı sıra bu işlere de yoğunlaşmış durumda.

Asli görev derken, hırsızla, tecavüzcü, dolandırıcı ve toplumun huzurunu bozan diğer olaylara müdahaleden söz ediyorum.

Yanı sıra Bursa Valisi Yakup Canbolat da, şehrimizdeki olağanüstü hali sürekli koordine ediyor, az uyuyor, çok çalışıyor.

***

Her ne kadar ‘vefa’ ekibine dahil edilmiş olsalar da, korona tedbirlerinden dolayı kapatılan camilerin imam hatipleri ve müezzinlerin birçoğu aktif görevli değil.

Buradan yola çıkarak Vali Yakup Canbolat’a bir önerim olacak.

Yaşlı ve muhtaç insanlara karşılıksız hizmetin adresi 112 komuta merkezi. 65 yaş üzeri amcaların, teyzelerin istekleri buradan koordine ediliyor.

Yapılması gereken şu, 112 komuta merkezine Bursa’nın 17 ilçesinde görev yapan müftüler, müftü yardımcıları görevlendirilsin. Örneğin ilk adım İl Müftüsü İzani Turan hocayla atılabilir.

Merkeze 65 yaş üzeri vatandaşlardan gelecek olan ihtiyaç ihbarlarına müftü beyler anından müdahale ederek; hangi semtten, mahalleden ihbar geldiyse, o mahallede bulunan imam ve müezzini arayarak, ‘haydi bakalım kardeşlerim, komşunuz Hatice Hanım ve Tayyip Bey’in ihtiyaçları varmış hemen halledin…’ demek suretiyle bu insanların kapılarını güler yüzle tıklatarak, ‘Vefa’lı olduklarını pratikte gösterebilirler.

Bu sayede, ‘Bir çiçekle bahar gelmez ama her bahar bir çiçekle başlar’ anlayışını hayata geçirmiş, her hafta Cuma hutbesinde cemaate okudukları Nahl suresi 90’ıncı ayetini, ‘Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya, komşuya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor’ pratiğe dönüştürürler.

***

Zaten.

Asil olan durumdan vazife çıkarmak, toplumu birleştiren unsurları söylemden eyleme dökmektir. Çanakkale ruhunu telkin etmekle, Çanakkale’de toprağın altındakiler gibi hareket etmek bambaşka bir şeydir.

Hele görev yaptığı caminin bulunduğu mahalledeki esnafla, işçi, memur, emekli, beli bükülmüş insanlarla diyalog kurmayı akıl etmek daha başka bir şeydir.

Aynı zamanda evden çıkamayıp bunalanların, depresyona girenlerin sayısı arttığı bu günlerde ayet ve hadislerle insanlarımızı sakinleştirip teskin etmeleri; adeta psikolojik destek vermelerinin ne kadar önem taşıdığını da unutmamalılar.

Zaman zaman bazı imam efendilerinin yaptığı ‘Vefa’ örneklerini bazı haber kaynaklarından okuyor, izliyoruz ama…

Bu iş daha yaygın olarak, koordineli bir şekilde her beldeyi, her mahalleyi, camilerin etrafını kapsamalı.

Kısacası hepimiz…

Mevsimlik vicdanları çöpe atıp, kalpleri ayırmadan, vücutları parçalamadan kucaklamalıyız.

Kibir ve kin düşmanını tıpkı Endülüs’e hayat veren Tarık Bin Ziyad gibi yaparak yenebiliriz.

Yazımı, battaniyeye sarılı amcaya el uzatıp, devletin şefkatini gösterdiğinizi belirttikten sonra bana söylediğiniz o sözünüzle bitiriyorum: ‘Bir garibana el uzatmak bizlerin görevi. Mazlumun garibin ahından korkarız.’

Vesselam…