Söylenenlerle, yapılanların aynı yolda yürümediğine şahitlik ediyor, üzülüyoruz.

Aklını beton ve kolay para kazanmak için çalıştıranların,

Siyasette, sivil toplum kuruluşlarında yer almış olsalar bile, bu ülkeye zerre kadar faydaları olmadığını gözlemliyoruz.

Tarım alanları küçülüp, köyden kente göç devam ederken, idealistlik ve ecdat sloganı yarışına girenlerin zerre kadar üzüntü içinde olmamaları, güç zehirlenmesinin tezahürü olsa gerek.

Can acıtan bir başka husus da, Türkiye’de kendini yetiştirmiş, bilgili, görgülü, donanımlı, ehil, yetkin, diplomalı, uzman kim varsa alaycı kahkahalarla ezilir, saygı görmez oldular.

Neyse…

Böyle bir girişin ardından sizleri, örnek alınması gereken bir iş adamı, girişimci, vatanperver ‘su ve buğday geleceğin stratejik ürünü’ diyen İdris Doğrul’la tanıştırmak istiyorum.

Yılda 9 milyar dolar çiçek ihraç eden, dünyaca ünlü danalarını 100 yıl önce Anadolu’dan toplayıp hayvancılıkta zirveye çıkan, Konya büyüklüğündeki Hollanda’yı kıskandıracak adımları, toprağa değer verirsek başaracağımızı söylüyor İdris Bey.

Bursa’ya 90’lı yıllarda Afyon’dan gelen İdris Doğrul’un tek hedefi var; yerli ve milli duruş. Bir başka değişle, ya toprak ol ya tohum.

Ülkemizin gençlerine güveniyor, imkân verildiğinde, toprağı sıktıklarında şühedanın fışkıracağını biliyor.

İdris Doğrul’un bir süredir üzerinde çalıştığı, içinde gençlerin yer alacağı, onlara burs verecek vakıf çalışması var.

Akıllara şu soru gelebilir; her köşe başında vakıf ve sivil toplum kuruluşu var!

Bu iş başka, bambaşka bir adım.

Doğrul, baba ocağındaki ekilmeyen tarlaları üretime açtı. Hem de Ata tohumlarını toprağa serperek.

Anadolu'nun kadim bilgisini taşıyan yerli tohum siyez buğdayı, yakın gelecekte kocaman rüyaların gerçekleşmesine sebep olacak.

Peki, bu nasıl olacak?

Çevrede tarlası olanlar bu çatıya, topraklarında ürettiklerini vererek.

Tamamı yerli ve tabi ki ata tohumlarıyla akla gelebilen her şey ekilecek.

Sonrasında ise vakıf çatısı altındaki gençlere okumaları için imkan sağlanacak.

Hem de kimseye muhtaç olmadan.

Gaye ve amaç tamamen insan, toprak, üretim ve gerçek medeniyet.

Öyle sloganla yerliyiz, milliyiz demekle olmuyor bu işler.

Gömleğin kolları katlanarak yola çıkmakla oluyor.

Öksüz bırakılan Anadolu’nun, yeniden fethi mümkün. Pankart asmaya gerek yok, yapılması gereken iki şey var, niyet ve sebep.

Düşünsenize kendini üreten bir tohum söz konusu. Hastalık, yani kalleşlik enjekte edilmeyen, tamamen masum.

Ne diyor şair, ‘divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun.’

İdris Doğrul’un yürüyüşünü herkes örnek almalı, dayanışma içinde olunmalı. Köstek değil, destek olmalı.

Dertlenmek iyidir; yoksullarla, yere düşünle, gençlerle, çevreyle, toprakla.

Tarım ve hayvancılıkla.

Hepsi bize insan olduğumuzu, ‘emrolunduğun gibi dost ‘Doğru’l ol’ ayetini hatırlatıyor.

Bizden alınan değerleri, geri kazanmak zorundayız. Çiftçinin yüzünün gülmesi için maliyetlerin sıfıra indirilmesinin yanı sıra, yerli tohuma önem verip, gübre ithalatına son verilmesi şart.

O zaman…

İnsanlıkta direnmek, inatla doğru olanı istemek gerekiyor.