-Hayır ben kurdum kumpası!

-Yok yok Ahmet Özal'ın babası Turgut Özal kurdu(!)

Ya bu cehapeye kumpası kim kurdu?

Galiba kim kurduya gitti(!)

Çünkü CHP öyle bir parti haline geldi ki...

Cacık ve hıyar benzetmesi bile artık kifayetsiz kalıyor...

Keşke yanılsaydım ama lanet olsun yine haklı çıktım.

Bu solculardan bi cacık olmaz demiştim de etrafımdaki bazı solcu dostlarım üzerine alınmış, bana kızmıştı.

Bakın şu CHP'nin düştüğü ya da düşürüldüğü duruma...

Bu duruma nasıl düştü ya da gerçekten de birileri mi düşürdü koskoca CHP'yi, yoksa beceriksiz ve basiretsizler yüzünden mi bu hale geldi?

Atatürk'ün kurduğu parti, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu unsurlarından, bir zamanların halkın umudu parti ile sosyal medyada troller makara yapıyor.

Dinazor gazeteci Rahmi Turan'ın iktdar karşıtı Sözcü Gazetesi'nde ki köşe yazısında kaleme aldığı, yok yok, yanlış yazdım, kuyuya attığı taş, suyu bulandırmakla kalmadı, ortalığı toz duman etti...

Ortalığı derken aslında CHP'yi toz duman etti...

Rahmi Turan'ın, bir CHP'linin BeşTepe'de, Erdoğan ile gizli bir görüşme yaptığı, Erdoğan'ın da bu görüşmede bu CHP'liye CHP Genel Başkanlığı'na aday olması için tavsiyede bulunduğu haberini üflüyor, o da bunu köşesinde yazıyor.

Kim üflüyor?

Talat Atilla?

O kim?

O da bir gazeteci, haberi kendi yazmıyor ama başkasına paslıyor...

Önce Uğur Dündar'a, sonra Candaş Tolda Işık'a...

Dündar ve Işık bu pasın ofsayt koktuğunu hissedince, pas Rahmi Turan'a geliyor, 80'lik Turan da lapin gibi atladığı bu tartışmalı bilgiyi sorgulamadan köşesine koyuyor...

Saray'a gittiği iddia edilen bu isimin kim olduğu tartışılırken gözler bir anda Muharrem İnce'ye çevrildi, Erdoğan ile İnce'nin görüştüğü ima edildi...

Yalnız burada şöyle bir durum var; Muharrem İnce'nin birinden böyle bir talimat almasına ihtiyacı yoktu ki, zaten onun hem Cumhurbaşkanlığı'na, hem de CHP Genel Başkanlığı'na aday olacağı biliniyordu.

Bu kargaşada düğümün, Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutarsızlığı ve gelmekte olan fırtınayı sezemeyip sorumluluk alamamasıyla kördüğüm haline geldiğini anımsatmakta yarar var!

Muharrem İnce'nin kendi köyünde yaptığı basın toplantısında açıkladığı gibi, Kılıçdaroğlu ile telefonda yaptığı görüşmeden sonra söylediği "Burada bir yalan var. Parti yara alacak, yanına geleyim birlikte görüntü verelim" uyarısına, Kemal bey'in "Tamam haber vereceğim" demesine rağmen geri dönmemesi, tüm bunlara rağmen FoxTV'ye katılıp, "Ben şaşırmadım efendim. Doğrudur. İsim vermek istemiyorum" açıklaması kafaların karışmasına sebebiyet verdi.

Kemal Kılıçdaroğlu'na bu bilgiyi kim verdi?

"Tamam haber vereceğim" dediği halde İnce'ye neden dönmedi ve "birlikte kameralar karşısına çıkalım" teklifine neden kayıtsız kaldı?

Bu sorular karşılıksız kalınca ister istemez "acaba Kemal bey'i parti içerisinde kontrol eden yönlendiren birileri mi var? Muharrem İnce'nin kast ettiği, CHP içinde yer alan ve kumpası kuran grup olarak tanımladığı kişiler mi Kılıçdaroğlu'na her istediğini yaptırıyor?" sorusu aklımıza düşüyor?

İşin bir başka boyutuysa, Baykal ailesinin kontrolündeki Halk TV'nin, Muharrem İnce'nin basın toplantısının canlı yayınını yarıda kesmesi akıl alır gibi değil.

Bu tavır, bu davranış Muharrem İnce'nin CHP'den tasfiye edilmeye, itibarsızlaştırılmaya çalışıldığının ilk işaretlerinden biri değil de nedir?

Peki tavır kime karşı yapılıyor?

CHP'nin içinden çıkmış ve partinin en alt kademesinden en üst kademesine kadar çalışmış, mücadele etmiş, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayına...

Muharrem İnce kimdir?

Son yerel seçimlerde, Ekrem İmamoğlu dahil, CHP'nin tüm belediye başkan adaylar için il il, ilçe ilçe dolaşmış, kendi imkanlarıyla partisinin başarısı için mücadele etmiş, gerçek bir CHP'li değil midir?

Sosyal medyada paylaşımlara baktım da, nankörlük olur olur da bu kadarı da olmaz, dedirtecek, yorumlara rastladım...

CHP teşkilatı elleriyle Muharrem İnce'yi yandaş kanallarına itti, onlar da bunu tepe tepe kullandılar.

Halk TV canlı yayını yarıda keserken, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi hiç bir açıklamasını göstermeyen A-Haber bile İnce'nin basın toplantısını canlı yayınlıyorsa, düşünüp sormak lazım: Bu ortamı kim yarattı?

CHP'yi dizayn etme çabası varsa, kim fırsat verdi?

Bu bir kumpas ise bu kumpası kim kurdu?

Peki ya Muharrem İnce basın toplantısı düzenlemekle doğru mu yaptı, hata mı? Yoksa tüm olanları sineye çekip susmalı mıydı?

Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce ile yan yana basın toplantısı düzenleyip birlik ve beraberlik mesajları içerisinde görüntü verseydi, varsa eğer bir kumpas, kumpası kuranların ellerinde patlamaz mıydı?

Peki Kemal bey neden bunu yapmadı?

O kadar çok soru var ki...

Bence şu kritik soruları yöneltelim kendimize:

Cumhurbaşkanı Erdoğan rakip olarak karşısında kimi ister? Her seçimde evire çevire yendiği ve şamar oğlanına çevirdiği Kemal Kılıçdaroğlu'nu mu?

Yoksa halkın dilinden konuşan, kendisini dinleten Muharrem İnce'yi mi? Bu soruya verilecek yanıt "#CHPyeKumpasvar mı, yok mu?" sorusunun da yanıtıdır.

Hepsi bir yana bu duruma en çok Ak Parti ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan seviniyordur, kuşkunuz olmasın, Beştepe'de ki en kral dairesine kurulmuş, bacak bacak üstüne atmış, derbi maçı izler gibi CHP'nin düştüğü durumu izliyor, içinde de "beter olun" diye kıs kıs gülüyordur.

Bunca seçim kaybettiği halde istifa etme erdemini gösterememiş, partisine hakim olamayan, halk nezdinde itibarı ve sempatisi kalmamış, kendisini dinletemeyen Kemal Kılıçdaroğlu'na kim nasıl güvenecek?

Sokaktaki adam, "Partisini yönetmeyi beceremeyen biri ülkeyi nasıl yönetecek?" diye soruyor. Ve halkın büyük bir bölümünün bunu görmüş olmasına rağmen, cehapelilerin görmemesi ya da görmek istememesi, 17 yıldır Ak Parti ve Erdoğan'ın neden alternatifsiz olduğunun da karşılığı değil mi?

Peki, CHP ve Kılıçdaroğlu bu sorunun üstesinden gelebilir mi?

Bu saatten sonra zor. Çünkü Kemal bey, İnce'nin "birlikte görüntü verelim" teklifine kayıtsız kalmakla bu fırsatı da tepmiş oldu ve kıvılcımın yangına evrilmesine sebebiyet verdi.

Bu saatten sonra yapılacak tek bir şey var. Kılıçdaroğlu'nun istifa edip, genel başkanlığı başkasına bırakması!

Bunca seçim kaybettiği halde koltuğunu bırakmamış biri şimdi gider mi?

Elbette ki hayır...

Yani CHP'de aynı tas aynı genel başkan...

Neyse, daha önce ne demiştim, "bu solculardan ve elbet en çok da CHP'den ne bir cacık olur, ne de ayran!"

Keşke haksız çıksaydım.

Şimdi şöyle geriye dönüp bir bakalım; ülkede onca sorun ve sıkıntı varken, bozulan ekonomiyi, artan işsizliği EYT'lileri, Erdoğan ve ailesinin mal varlığını, Suriyelilerin durumunu, hükumetin dış politikadaki başarısızlığını hangimiz konuşuyoruz?

Yarınlar umutsuz, yarınlar karanlık ama siyaset her zamankinden daha kirli ve çirkin...

Ve bir şiir...

Bülen Ecevit'in kaleminden;

"YARIN"

birşeyler olacak yarın

duruşundan belli

kırdaki atların

bulutların koşuşundan belli

kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli

birşeyler olacak yarın

belki bir tomurcuk

belki bir ağacın düşen yaprağı

belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı

kuşların uçuşundan belli

birşeyler olacak yarın

öbürgünden önemsiz

yarından önemli

Bülent Ecevit