Çok uzun zamandır gerçek hayatlarla yüzleşmez olduk.

Zemheri soğukta havada kelebek arayan şaşkınlar gibiyiz!

Duvarda asılı olan saatin yelkovanı gibi, hızla değerlerimizden uzaklaşıyoruz.

Kapımızın önünde dikilen adamın yüzüne bakmaktan, hayrola ne arıyorsun, ne bekliyorsun demekten aciziz!

Bir emirle fidan diken insanlar, sokaklarda arşa yükselen insan çığlıklarını duyamıyor!

İşte o acizliklerden bir tanesi.

Ömrünün neredeyse yarısını şehirlerarası otobüslerde muavinlik yaparak geçiren, işten çıkartılma korkusuyla “beni sigortalı yaptınız mı?” sorusunu bile soramayan, bu ülkede yaşanan binlerce yurttaştan birisi…

İki çocuk babası İsmail Altın.

Fevzi Çakmak Caddesi’nin kaldırımında mendil satıyor.

Elleri soğuktan mosmor olmuş.

Dilenmiyor, kendisini acındırarak, benden mendi alın da demiyor.

Namuslu ve haysiyetli bir şekilde ekmek parası derdinde.

Niceleri gibi ihale almanın, süte su katmanın, margarinden tereyağı üretmenin, dernek kurup dalkavukluk yapmanın peşinde de değil İsmail ağabey.

Yalnız, tek başına.

Eşi rahim kanserinin pençesinde çile çekmiş, 2009’da göçüp gitmiş bu dünyadan.

Kayınpederi, öküz öldü ortaklık bozuldu diyerek evden kovmuş.

Evli iki çocuğuna yük olmamak için yanlarına gitmemiş.

Üç sene önce Bursa’ya gelmiş.

İsmail ağabeyin saçı, sakalı bir birine karışmış; yalnızlık üzerine yapışmış.

Bir zamanlar.

Kedici Mehmet dede sürekli dile getirirdi, ‘eşin ölürse küçük kıyamet kopmuştur’ evlat derdi.

İsmail Altın’ın da kıyameti kopalı çok olmuş.

Ne garip değil mi?

Artık insan, Mars'a araç gönderiyor, mikropları görebiliyor, birinin kalbini alıp öbürüne takabiliyor, koyunları kopyalayabiliyor ama vicdani kodları geri yükleyemiyor!

***

Karton kutunun içine koyduğu mendillerden satın almak isteyenlere, bunca ıstıraba, dondurucu soğuğa, kedere, acıya rağmen gülümsüyor, nişan tepsisi tutarcasına inceliyor.

Amacı, kaldığı otele para vermek.

Ne kadar para, o kadar yatak!

Gariplik, yoksulluk, bir tas sıcak çorbaya hasret bırakıyor insanı.

Ne arayanı, ne selam vereni var!

Ne iş olsa yaparım diyor, sonra ekliyor, ayaklarımda damar tıkanıklığı var. Uzun süre yürüdüğümde acayip ağrıyorlar!

Sosyal güvenceli bir iş istiyor, yeşil beyaz şapkalı İsmail Altın.

Bu şehri yönetenler Fevzi Çakmak’tan geçseler, görüler İsmail ağabeyi.

Sadece ölüler göremez, zaten!

Mesela, sosyal medya hesabından Mevlana, Yunus paylaşımları yapmak için sabırsızlanan Vali Yakup Canbolat’ta görür belki.

‘Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ diyerek insanlığa seslenen Hz. Peygamber’in izinden gidenler, bilesiniz ki elleri mosmor olmuş İsmail Altın ah etmiyor ama onu yaratan, ‘sloganı bırakın’ icraat göreyim diyor.

İşte yeşil şapkalı, saçı, sakalı bir birine karışmış İsmail Altın karşınızda duruyor.

Siz şimdi ister gümüş yüzük takın, isterseniz kolye!

Hac kayıtları da başladı, Kâbe’ye tepeden bakan otelden rezervasyon da yaptırın!

Hadi!

İsmail Altın ama birilerinin kalpleri kararmış, gönül sloganları da havalarda uçuşuyor.

Hava çok soğuk, üşüyor İsmail ağabey. Teneşir de var ona göre, Kamil!

Anneciğim bir şey soracağım, iyi insanlar nerede?