Yerde bırakın halıyı, kilim bile yok.

4 yıl önce zalim Esat’ın kahredici zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınmış Jabokjı ailesi.

10 yaşındaki Nur Jabokjı’nın sol bacağını, Suriye iç savaşında bombalar koparmış.

O bombalar, yüzü ay gibi parlayan Nur’un anne ve babasını da almış hayattan.

Bir evde yaşlı dede, babaanne ve 4 yetim.

Öyle akşam yemeği için, çanta, pasta, otomobil almak için yurtlarını terk etmemiş bu aile, şarapnel parçaları yüreklerini parçaladığı için Suriye’den kaçamak zorunda kalmışlar.

Hakikaten çaresizlikle, boş gözlerle etrafa bakmak çok acı.

Erzak ve bazı ihtiyaçlarını mazlumların sesini duyan, amatörce hareket etmelerine rağmen, servetlerine servet katanları utandıracak adımlar atan Kalbi Selim Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından karşılanıyor.

Dernek Başkanı Osman İpekçioğulları’nı böyle insanların dertleriyle dertlendiği için alkışlamak gerekiyor.

***

Devam edelim, dede 70 yaşında, torunlarına bakmak için her işi yapacak ama nefes almakta zorluk çekiyor, kalp hastalığı ve koah ablukasında. ‘Siz benim nasıl yandığımı nerden bileceksiniz’ der gibi bakıyor etrafına.

Babaanne Suad’ın gözü yaşlı; 4 öksüz, yetim torun. Nur ve erkek kardeşi, anne ve baba sevgisine muhtaç, şöyle diyelim ana kuzuları daha!

Kuzuların sessizliği de diyebiliriz aslında.

Keder, kahır bu aileye yapışmış adeta.

Nur daha çocuk, bu yüzden kopan bacağının tam manasıyla farkında değil ama hüznü gözlerine baktığınızda anlaşılıyor. Suriye’de yaşadıklarını anlatırken acayipleşiyor.

Bu arada, babaanne birikmiş üç, beş çamaşırı makine olmadığı için elle yıkıyormuş.

Nur ve kardeşi, kirada oturdukları evin içinde yalın ayaklı; zaten sol ayağı üşümüyor ki! Ayakları çıplak olanlar üşümez dimi anne!

Küçük Nur’a ne isteğin var diye sorduğumda, ‘üşüyorum montum yok’ dedi. ‘Bizim sesimizi Recep Tayyip Erdoğan duyar mı?’ diye ekledi.

***

Cami avlusuna bırakılanlarla, avluda bombalara yakalananların kaderleri aynı.

Bitmedi, Kamil!

Hangi renk ve kalitede halı alayım telaşındakiler, kilim bile olmayan evleri, gözlüklerinin camları buharlaştığı için göremezler!

Sıvasız hanelerdekiler, dışarıdan bakınca üşümüyorlar zaten!

Yeryüzünde çeşit çeşit lanetliler var; hem içeride, hem dışarıda!

Sadaka verince dertlerinden kurtulduğunu, ihtiyaç sahibinin borcunu öderken çeşit çeşit kibre, kata kulleye ve utanca bürünenler, cennete girebileceklerini sanıyorlar!

Mal, mülk, para stoklamaktan daha önemli olan; acıları, feryadı torbadan çıkarıp insanlık kürsüsüne koymaktır.

Köşkte oturanlar, en pahalı otomobillere binenler, iki poşet erzak verdiklerinde mutlu, pardon tatmin olanlar ancak nefislerini rahatlatıyorlar!

Oysa onlar, sıvasız hanelerde oturanları nereden bilsin, Hakkı!

***

Şu pandemi döneminde birkaç görünmeyen iyi insan, yemin ediyorum ki Çanakkale’de yatanların bile yüzünü güldürdü.

Hz. Peygamber’in istediği ümmet oldular.

Evet, bu şehrin zenginleri, Bursa Valisi Yakup Canbolat, Osmangazi Kaymakamı solmuş hayatlara gözlerinizi kırpmadan bakın.

Ve AK Parti Bursa Milletvekilleri, Efkan Ala’yı tebrik etmekten daha önemli mevzular olduğunu da unutmayın!

Betonlaşan Bursa, daha çok betona bulaşsın diye projeler üreten Atilla Ödünç, mazlumların sesini nasıl duysun ki!

Sahi, Davut Gürkan ve Kızılay, İHH’yla birlikte diğerlerinin başkanları!

Artık kırmızı çizgileri aşın, kabuğunuzu kırın, acı ve dramın rengi, dili, ırkı, milleti olmadığını, teneşire yatmadan önce görün!