Gün içinde çok yoğun bir trafik ve gürültü yaşayan Gazcılar Caddesi sabaha karşı sessizdi.

Birden irkildi Orhan.

Caddeden sesler geliyordu.

Hem de çok yakından, oturduğu apartmanın önünden.

Önce umursamadı, her zamanki gibi hurda toplayanlardır dedi içinden.

Gürültü ve zorlama devam edince dayanamadı ve balkona çıktı.

Gördüğüne inanamadı, şaşırdı.

Fakat çok çabuk toparladı kendini.

Üzerinde gece kıyafetlerine aldırmadan merdivenleri ikişer, üçer atlayarak aşağıya ulaştı.

Ve hurda toplayıcıların aracının arkasından koşmaya başladı.

Koştu, koştu ama yetişemedi.

Maalesef çöplerini bıraktıkları bidonu çalmışlardı.

Üstelik aracın içi çöp bidonları ile doluydu.

Aslında son günlerde artmıştı çöp bidonu ve metal kutu çalınması.

Gazcılar Caddesi etrafını çevreleyen semtlerde çöp toplama kutu ve bidonları, sistemli bir şekilde hırsızlık amacıyla yok oluyordu.

Cadde üzerinde çöp bırakılacak bidon sayısı neredeyse yok denecek kadar azalmıştı.

Çöpler artık açıkta ve ağaç diplerine bırakılıyordu.

Bu durum uzun süredir devam ederken birçok cadde ve bölgede de aynı sorunun olduğu haberleri geliyordu.

Ne yapmalıyım diyen Orhan, yetkili her kurumu bilgilendirmeyi düşündü ve gereğini yaptı.

Ama netice alamadı.

Ne yerel yönetim erkleri ne de apartman yönetimleri gereğini yapmadı.

Cadde üstünde ticari amaçlı marketler bile çöp bidonu temin etmiyor, açığa ağaç dibine atıklarını bırakmaya devam ediyordu.

Zabıta birimleride herkes gibi seyretmeye devam ediyordu.

Düşündü Orhan.

Mega Bursa'dan, devasa yatırımlardan, meydanlardan, kavşaklardan,

dönüşüm projelerinden her fırsatta reklam amaçlı gösteri yapan belediye yönetimlerini.

Ve söylendi kendi kendine;

"Önce şehri temiz tutun ki ondan sonra gelişim ve büyümeden bahsedin."

Sonra devam etti mırıldanmaya;

"Denizi geçerken derede boğulacak bunlar."