Yazımın başlığı çok hoş olmadığını bende biliyorum, lakin emin olun birazdan okuyacaklarınızdan sonra ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Şu iki yıllık pandemi sürecinde neler yaşadık, neler gördük, kimimiz insanlardan kaçtı, kimimiz evden hiç çıkmadı. Bazıları ise karşısındakinin nefesinden kaçmak için türlü bahaneler aradı. Tedbiri elden bırakmamak için, tedbiri sadece evlerde mi aldık. Tabi ki hayır.

İş yerimizde olsun, veya gittiğimiz mekanlarda titiz davrandık!

Peki vatandaş olarak biz elimizden gelen maske mesafe hijyen kurallarına uyarken, devlete bağlı kurumlar veya işletmeler buna özem gösterdi mi?

O zaman size örnek olarak dün yaşadığım bir hadiseden bahsedeyim…

Öğle namazını kılmak için Ulu Cami’ye gittim ama içeri girdiğimde şok oldum. Diyanet işlerinin maaşlı görevlileri cami minarelerinden bas bas anons ettiği, ‘pandemi kurallarına uyalım, en önemli mesele hijyen’ cümlesi sanki Ulu Cami için geçerli değildi!

Namaz vakitleri hariç her kez yan yana, maskesiz, en önemlisi ise ayakları çıplak ziyaretçiler. Pes dedim, ‘ayaklarınıza çorap giyin bari’ diyerek mırıldandım. Çıplak ayaklı ziyaretçiler, dışarıdan getirdiği mikroplarla o güzelim temiz halılara basıyorlar, sonrasında da bizler namaz vakitlerinde alnımızı onların bastığı yerlere yüzümüzü, gözümüzü sürüyoruz.

Dayanamayıp oradaki güvenlik görevlisine sorduğum soru sonrası aldığım cevap karşısında bir kere daha şok oldum. Görevliler, Bursa Müftülüğü yetkililerine yaşanan sağlıksız ortamı ilettiklerinde, ‘Ulu Cami çarşı bölgesine çok yakın olduğu için yapılacak bir şey yok’ demekle yetiniyorlarmış.

Ne kadar acı, çözüm makamı Bursa Müftülüğü ve Ulu Cami’de görevli olan müezzin ve imamların duyarsızlığına bakar mısınız?

Aklıma şahit olduğum üzücü hadisenin ardından Hz Peygamber Efendimizin şu sözü geldi: Temizlik imanın yarasıdır.