Bakış farkı:

Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi’nin bacağındaki yarayı görüp;

"Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:

“Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.”

Kalbime bağlamam:

Biri İmam-ı Azam’a gelerek:

“Ya İmam! Ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki, siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş.

İmam-ı Azam Ebû Hanife (rahmetullâhi aleyh) Hazretleri şöyle cevap vermişler:

“Ben develerimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım...”

Dilememiştir:

Elmalılı Hamdi Yazır’a:

- Allah dilediğine hidayet verebilir mi? Diye sormuşlar.

- Evet, verebilir demiş.

- O halde niçin vermemiş? Dediklerinde ise şunları söylemiş:

- Vermediğine göre dilememiş, demektir.

Dünyaya nasıl yerleşmeli:

Abdülaziz Bekkine Hazretleri, bir gün bir yakınına şöyle der:

- Oğlum, bu dünyaya kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen, gitmesi zor olur.

Edep dersi:

Ahmet Rufaî (r.aleyh) Hazretleri, bir gün yolda iki çocuğa rastladı. Kavga ediyorlardı. Onları ayırdı ve içlerinden birine sordu.

- Sen, kimin oğlusun?

Çocuk şu karşılığı verdi:

- Sana lâzım olmayan şeyi ne edeceksin? Ahmet Rufaî oradan ayrılıp gitti. Fakat hep çocuğun cümlesini tekrar edip şöyle diyerek:

- Oğlum, Allah sana hayırlar versin... Bana, büyük bir edep dersi verdin.

En beceriksiz insan:

Halid bin Safvan’a:

“En aciz, en beceriksiz insan kimdir?” Diye sormuşlar.

O da bu soruya şu cevabı vermiş:

“En âciz, en beceriksiz insan; dost aramayandır. Ondan daha âcizi, daha beceriksizi ise bulduğu dostu kaybedendir.”

Eşsiz muhabbet:

Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in cömertlikte de bir eşi yoktu. Bir defasında cihad için yardım istendi... Bütün sahabiler koşuştular. Kimi malının yarısını, kimi dörtte birini getirmişti. Hz. Ebûbekir’in getirdiği ise, malının tamamıydı.

Hz. Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, kendisine sordu:

- Ailene ne bıraktın?

Hz. Ebûbekir (r.a.), cevap verdi.

“ Allah ve Rasûlü’nün muhabbetini (sevgisini)!”

Gönderilen habercidir:

Dâhi kumandan Halid Bin Velid (r.a.) Hazretlerinden, sevgili Peygamber Efendimizi (s.a.s.) anlatmasını istemişler.

- Bu hususta son derece âcizim demiş.

Israr etmişler…

“ Gönderilen, gönderenin şanına lâyık olur, buyurmuş. Onu gönderen Allah (c.c.) olduğuna göre, gerisini anlayın artık.”

Güzel insanlar:

Sahabilerden biri, Hz. Ebûbekir-i Sıddîk (r.a.)’in yanına gelerek:

- Çok günahkârım, der. Benim için dua eder misiniz?

Hz. Ebûbekir (r.a.):

“ Yâ Rabbî! Bir günahkâr, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle” der.

Hangisi için iyi:

Zengin bir adam, İslâm büyüklerinden birine:

- “Bin altınım var, size versem ne dersiniz?” diye sorduğunda, şu cevabı almış:

“Verirseniz sizin için iyi olur. Vermezseniz de benim için.”

Her koyun:

Harun Reşid, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:

- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.

Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül.

Halife, kendisini sıkıştırdığında:

- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.

Herkes yanındakini verir:

Kendisine hakaret edilen Hz. İsa ya (a.s.):

“Niçin karşılık vermediniz?” diye sorduklarında:

“Herkes yanındakini verir; onda olan benim yanımda yoktu” demiş.

İki yönüyle bakmak:

Hz. Lokman (a.s.)’a:

“Edebi kimden öğrendin?” diye sormuşlar.

Şu cevabı vermiş:

“Edepsizlerden.”

Huzur:

Zeynel Âbidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.

- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...

Kâbe’de dua:

Bir İslâm âlimine, “Kâbe’yi ilk defa görenin yapacağı dua mutlaka kabul olacağı için nasıl dua edelim?” diye sorduklarında şu cevabı vermiş:

“Yâ Rabbî! Burada edeceğim bütün duaları kabul eyle” diye dua edin.

Kabristan:

Hz. Ali (r.a.), mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:

“İki sebebi var; anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.”

Malın nerede?

Hasan el-Basrî (rahmetullâhi aleyh);

“Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum,” diyen birine şu cevabı vermiştir:

“Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.”

Mezar taşı yazısı:

Behlül Dânâ ya biri sorar:

- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım?

Behlül Dânâ şu cevabı verir:

- Şunu yazdır:

“Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter.”

Peygamber hânesi:

Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:

- Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?

- Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı. O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:

“Allah’ım! Sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, (şimdi) Hazreti Peygamber (s.a.s.) hânesine (evine) benzedi.”

Riyakâr cevap:

Adamın biri, Hz. Ali (r.a.)’yi gıyabında yani ardından kötülediği halde, yüzüne karşı övmeye başlayınca, O’ndan şu karşılığı almıştır:

“Söylediklerinden daha aşağı fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm.”

Ruhlar nereye gider?

İbn-i Abbas (r.a.) Hazretlerine;

“Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?” diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:

“Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya...”

Akıl:

İmam-ı Azam (rahmetullâhi aleyh) Hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.

Hazret, düşünmeden cevap vermiş

“Onun boynuzları var, benim ise aklım.”

Alışverişe geldik:

İbn-i Muhayrız isimli din âlimi, elbise almak için bir mağazaya girdiğinde, içerdekilerden birisi onu tanıdı ve dükkân sahibine:

- Bu zât, İbn-i Muhayrız'dır, dedi.

İbn-i Muhayrız kendisine özel bir muamele yapılmaması için hemen dışarı çıkarken:

- Biz paramızla bir şeyler almaya geldik, dedi. Dinimizle değil.

At nalı:

Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca’ya:

- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?

Demirci Hoca:

- Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. Onlardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.

Atlıya cevap:

Sevgili Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), sahabilerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,

- Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O’nu arıyorum.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bu soruya, gurur olur endişesiyle “benim” diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:

“Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.”

Bahtiyarlık:

Hazreti Ali (r.a.), yaşlı bir katır üzerinde giderken, devrin dalkavuklarından birisi önüne çıkar:

- Sen ki Allah'ın Arslanısın... Böyle bir katıra binmek sana yakışır mı?

Hz. Ali (r.a.) şu cevabı verir:

- Hücum edenden kaçmayacak kadar cesur, kaçana hücum etmeyecek kadar âl-i cenab, bana sahip olmadığım meziyetlerle hitap edecek kadar dalkavuk ruhlu olmadıktan sonra, insana böyle bir katır yeter.