Öyle mi olacak, böyle mi? Şöyle mi protesto etsek, böyle mi? Coca-Cola’yı içerek mi tüketsek, dökerek mi? Diye yıllar süren tartışmaların sonunda, nihayet Netanyahu görevden ayrıldı. Sanırım uzaklaştırıldı demek daha doğru olur.

Açıkçası burada klasik söylemlere, Filistinlilerin tarihine, Kudüs’ün önemine, Yahudilerin geçmişine girip kafa ütülemeye niyetim yok. Kudüs’ü Kapitalizm, Kubbet’üs Sahra baskılı defterden çantaya kadar yeterince sömürdü. Tabi tüm bunlar olurken de Arz-ı Mev’ud’u beş yaşındaki çocuğa kadar öğretmeyi ihmal etmedik.

Bugüne kadar olanları incelemek isteyenler için yeterince kalabalık kaynak listesi var. Bizim halkımız bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayı sever ne yazık ki…

Topluma politika geliştirenlerin veya iki satır yazıyla fikir adamlığına soyunanların yaptığı en büyük kötülük; meseleyi ideolojik kavga haline getirip, bilimsel zeminden uzaklaştırması. Neyse! Dedim ya bilinenleri yazmaktan çok durum değerlendirmesi yapmak istiyorum.

Ramazan boyunca gerçekleşen saldırılar Netenyahu’nun son kozları olmuş gibi. Klasik Yahudi mantığıdır; ‘Cemaatini bir araya toplamak için havraya saldırı düzenlemek.’ Süreç boyunca yaşananlarda bunun yansıması gibiydi. “İki Yahudi bir araya geldiğinde ortaya üç fikir çıkar” benzeri atasözü Yahudilerin kendisine aittir. Aylardır kurulamayan hükümet, pandemi sürecindeki kalabalık protestolar, Netenyahu’nun adının karıştığı yolsuzluklar vesayire derken ortadaki gerilimin acısı yine masum çocuklardan çıktı…

Netenyahu’dan sonra ne değişecek?

Bennett-Lapid koalisyonu, sekiz farklı partiden oluşuyor ve neredeyse tek ortak noktaları Netenyahu karşıtlığı. Dolayısı ile şimdilik muhalifler amacına ulaşsa da neler olacağını zaman gösterecek.

Bölgedeki gerilimin bizim açımızdan önüne geçmenin ilk yolu; okumak, araştırmak ve öğrenmekten geçiyor. İktidarın nimetlerini sömüren, feodal köylü zihniyetine sahip yöneticilerin ve ruhban sınıfı gibi davranan din istismarcılarının cirit attığı bölgede, İsrail’in yayılmacı politikasının önüne geçecek devlet ne yazık ki şimdilik gözükmüyor.

Bu adamların Arz-ı Mev’ud davasını ve Siyonizm sevdasını beşikten mezara kadar bilmeyen yok. İsrail bölgede demokratik bir yönetim oluşturma derdinde değil. Hal böyle iken bizim yöneticilerin ‘!968 sınırlarına geri dönün!’ vurgusu da ironik ve acizlik göstergesi. Bilakis bölgede huzurun temini Yahudileri değil, zihniyetlerini uzaklaştırmaktan geçiyor.

Osmanlıya karşı ayaklanma başlatan Şerif Hüseyin’in tasarladığı Filistin bayrağını profil fotoğrafı yapmak zulme engel olmaz ama kendi cehaletimizi ortaya koyar. Eğer Filistin özgür irade ortaya koyacaksa, ilk olarak İngilizlerin boynuna doladığı sembollerden kurtulmalıdır. Çünkü çok klasik ifade ile ‘Bayrak bir milletin bağımsızlığının sembolüdür.’

Yöneticilerden umudu kesen halkların kıyama durmasını beklemek Arap Baharı ile yeterince yıpranan halklar için zaman alabilir. Sonuç olarak Allah’a mı havale edeceğiz bunca zalimliği? Bir bakıma ne yazık ki öyle. Ama kendimizi komik duruma düşürmeyen, bilgi ekseninde bir mücadele elbette mümkün.

Döndük dolaştık İbrahim-Karınca hikayesine geldik. Ama unutmayalım ki insanlık tarihi İsrail’den çok daha eski ve tarihten öğrendiğimiz hiçbir zulmün sonsuz olmadığı. Mesele Nemrut’un mu, İbrahim’in mi yanında olduğumuz?