Yaptığı çıkışlarla AK Parti cephesini kızdıran Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Independent Türkçe'den Cihat Arpacık'a açıklamalarda bulundu.

Siyasi gündeme dair konuşan Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e dair de dikkat çeken sözler sarf etti.

 Davutoğlu, "Gelecek Partisi'nin çıkışını engelleme, Gelecek Partisi'ne saldırma görevi Bahçeli ve Perinçek'e verilmiş gözüküyor. Bu da onların iş bölümü" ifadelerini kullandı.

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in "Biz yönetiyoruz AK Parti'yi" dediğini söyleyen Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ise Perinçek'e "Sen kimsin?" demediğini kaydetti. 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun konuya ilişkin açıklamasından satır başları şu şekilde:

Gelecek Partisi genç bir parti ama takip ettiğimiz kadarıyla örgütlenmesini hızla sürdürüyor. Türkiye'de "kimlik" siyaseti baskın. Gelecek Partisi burada nerede duruyor? Kendini nasıl tanımlıyor?

Gelecek Partisi'ni kurarken esas amacımız aynen 1. Meclis'te olduğu gibi; bütün renkleri, bütün yaklaşımlarıyla milletin temsilcisi olan bir yapı kurmaktı. Başarılı olduğumuz kanaatindeyim, zaten 6 aylık süreç bunu açık bir şekilde gösterdi. Siyasi yelpazeler yeniden tanımlanıyor, eski klasik sağ-sol, muhafazakar-seküler, milliyetçi-liberal yelpazelerini aşan bir dil geliştirmek lazım. Bu dili yakaladığımızı düşünüyorum. Zaten programımıza bu yansımıştır.

 Politika pahalı da bir iş, bir bütçeye ihtiyaç duyar. Nasıl karşılıyorsunuz bunu?

Tamamıyla hasbi, gönüllü bağışlarıyla… Bir kere bütün iller aynen Kuvayi Milliye gibi kendi ihtiyacını karşılıyor. Bizim çok büyük maddi imkanlarımızın olmadığını herkes biliyor. Ama siyaset bir maddi imkan meselesi değildir. Geçmişte hangi partiye bakarsanız bakın kuruluş şartlarında maddi zorluklarla karşılaşmışlardır. Hatta maddi zorluları olmadığı düşünülen siyasi hareketler tutmamıştır…

Türkiye tarihi, iktidarın; hakim gücün siyasi rakibini çeşitli yöntemlerle; antidemokratik olarak da nitelendirilen yöntemlerle minderin dışına itmesinin de tarihi biraz. Terakkiperver Fırka'dan Demokrat Parti'ye; Siz de böyle şeylerle karşılaştınız mı? 

Çok karşılaşıyoruz; diğerlerinden farklı olarak bizim için daha da acı olan birkaç sene öncesine kadar omuz omza verdiğimiz insanlar bizi minderin dışına itmeye çalışıyorlar. Ama genellikle muktedir olanlar değil iktidarın yanlışlarını cesaretle dile getirenler bir sonraki dönemi şekillendirmişlerdir. 27 Mayıs sonrasında da aynısı olmuştur.

"Düşükler" diye Demokrat Parti tanımlamasından sonra yeni çıkan DP'nin devamı mahiyetindeki partilere büyük baskılar söz konusu olmuştur.

Rahmetli Özal'ın Evren'in son günkü konuşmasıyla nasıl minderin dışına itilmek istendiğini bizim nesil çok iyi bilir. Açık adres göstermişti Kenan Evren ve o adresin arkasında bir general; Turgut Sunalp, onun arkasında da süngü gücü. Ama karşısında da sempatik bir Turgut Özal vardı, arkasında milletten başka bir şey olmayan. O kazandı. 

Rahmetli Erbakan Hocamız. "Savunan adam" diye tarihe geçti, kaç çileli sürecin sonrasında başbakanlık makamı elinden alındı ama bir sonraki dönemi belirleyen yine o kadronun içinden çıkanlar oldu. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı'nın anlamadığı veya unuttuğu şey bu. Kendisi de "Muhtar bile olamaz" diye gözardı edilmişti, tahkir edilmişti, dışarı itilmeye çalışılmıştı şimdi aynı yöntemleri bize karşı uygulamaya çalışıyor. 

Öyle bir iş bölümü görüyorum ki şimdi; çok acı bunu görmek. Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partisi'ne çatıyor ama bize hakaret etme görevi de Sayın Bahçeli ile Sayın Perinçek'e kalmış görünüyor. Onlar da bize saldırıyorlar. Bu yolla sanki milletin gönlünde yer etmiş insanları minder dışına itmek mümkünmüş gibi… Bütün bu siyasi geçmişe baktığınızda oyunun kuralları değiştirilerek, omuz atarak, çelme takarak, minder dışına iterek mücadele edenler hep kaybetmiştir, bunlara karşı sabırla muamele edenler ve sağından-solundan çekiştirilmesine bakmaksızın yoluna devam edenler kazanmıştır. Biz yolumuza devam edeceğiz. 

Biz benzememeye çalışacağız. Ben siyaset felsefesi, tarihi okumuş biri olarak kader konusunda hükmedici cümleler kullanmam ve haşa Kur'an-ı Kerim'de "müstağni" ifadesiyle geçen, ‘Biz bütün hatalardan beriyiz, melekleştik' gibi hadsizliği de yapmam. Evet, bütün insanlar imtihandadır, hepimiz imtihanda olacağız. Geçmişte de imtihan yaşadık. Hatalar da yapmış olabiliriz ama ilkeler etrafında bir sapma olmadı için bugün hala halkın arasına girebiliyoruz.

3 DÖNEM KURULINA UYULSAYDI AK PARTİ ASIRLARLA YARIŞAN BİR GELENEK OLUŞTURABİLİRDİ

Sayın Cumhurbaşkanı'nın AK Parti'yi ilan ettiği gün yaptığı bir konuşma vardı. Bugün"Türkiye siyasetinde lider oligarşisinin yok olduğu bir gün olarak bugün tarihe geçecek." Ama tam da bu nedenle AK Parti'de bölünmeler yaşandı. Neden siyasiler iddialarına sahip çıkamıyorlar?

Kor bir ateş gibi; gücü eline alan o ateşi tutmak için sıktıkça elini yakar. Ama o kor ateşi çevreye doğru yaydığınızda, herkes küçük bir parçasını aldığında o kor ateşten bir meşale doğar. Maalesef Sayın Cumhurbaşkanı yola çıkarken doğru ilkelerle çıkmıştı. Mesela 3 dönem ilkesi… Bu ilke önce kim için konur; lider için. Genel Başkan kendisi için koyar 3 dönemi. Yukarıda uygulamadıktan sonra aşağıda il başkanı için uygulamanızın anlamı yok. Aslında ilahi bir takdir ile Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olarak bir üst makama geçerken 3 dönemi de bitmişti. Dolayısıyla o ilkeyi uygulayabilecek şarlar vardı. Şimdi geri dönüp bir yargılama yapmak için söylemiyorum ama olması gereken şuydu; bana Genel Kongre'de ifade ettiği ‘Sizi emanetçi bir Başbakan, Genel Başkan olarak görmüyorum, istemiyorum' sözüne sadık kalmış ve bizim elimizde AK Parti kurumsallaşarak yoluna devam etmiş olsaydı ve Sayın Cumhurbaşkanı ülkenin yöneticisi olarak yukarıda kalarak parti işlerine müdahil olmamış olsaydı, ben de iki dönem sonra bu görevi başka bir arkadaşıma devretmiş olsaydım ve bu ilişkilerin hiçbirinde nepotizm, kayırmacılık olmasaydı AK Parti asırlarla yarışacak bir gelenek oluşturabilirdi. 

Benim görevi devrettiğim genel kongrede çok üzen bir manzaraydı. Görevi devrettim, baktım ki artık olmuyor. Emanetçinin de ötesinde başka şey bekleniyor. O manzarada Sayın Cumhurbaşkanı'nın mesajının kendisi yokken ayakta dinlenmiş olması ve "Bu parti Tayyip'in partisi" diye ilan edilmesi… Divan Başkanı orada öyle dediği için böyle söylüyorum yoksa hiçbir zaman Sayın Cumhurbaşkanı'na ismen hitap etmedim. O anda aslında AK Parti bir faniyle ömrünü sınırlayan bir çizgi ortaya koydu. Şimdi bu benim için de geçerli bir tehlikedir. İlk Genel Başkan olarak ben Gelecek Partisi'ne böyle yaklaşırsam ve gücü elimde tutarak paylaşmadan, arkadaşlarıma dağıtmadan, ortak bir akılla yürütmezsek aynı akıbet bizi de vurur.

Gelecek Partisi'nin dışında yakın zamanda Demokrasi ve Atılım Partisi de kuruldu. Bu 2 partide de siyaset yapan ana omurga bir dönem AK Parti'deydi… Hem siyasi bir lider olarak hem de bir akademisyen olarak öngörünüz nedir, AK Parti'de yeni kopuşlar yaşanır mı sizce?
 
Onunla ilgili kesin bir şey söylemeyi doğru görmüyorum ama gördüğüm husus şu: AK Partide ciddi bir iç gerilim yaşanıyor. Yükselen bir tansiyon var. AK Parti'nin samimi kadrolarının kendi içinde de bir gerilim yaşanıyor. O samimi insanlar, demokrat nitelikli AK Partililer, hangi düzeyde olursa olsun bir sorgulama içindeler. "Biz bunun için mi bu kadar mücadeleyi verdik" sorgulaması. Bizim 3-4 sene önce yaptığımız sorgulama şimdilerde her yere yayılmış durumda. Bu açıdan dinamik bir sürece giriyoruz. Sadece AK Parti için değil herkes için dinamik bir süreç. Bu dinamik süreç içinde birçok kişi yeni arayışlar içine girecektir. Biz de zaten bu arayışlara bir liman olsun diye Gelecek Partisi'ni kurduk. Yani insanlar savrulmasın, ümitsizliğe kapılmasın, alternatifsizlik dolayısıyla geleceğe karanlık bir nazarla bakmasın diye Gelecek Partisi'ni kurduk. Bir liman kurduk, kaygısı olanın, ümidi olanın, vizyonu olanın yanaşabileceği bir liman. Ben bu limanın zamanla bütün bu sorgulamaları, muhasebeleri, gerilimleri yaşayan insanlar için bir ümit kaynağı olacağına inanıyorum ve Gelecek Partisi ana damar, ana ırmak olacak. Bundan hiç şüphemiz yok. 

"MR. PRESIDENT'TEN RAHATSIZ OLMUYAR DA NEDEN 'SEROK AHMET'TEN RAHATSIZLIK DUYUYOR? 

MHP, sizinle ilgili konularda çok keskin. Bazen izleyen de şaşırıyor "Neden bu kadar keskinler" dye. Bunun gerçek nedenini ben merak ediyorum

Ben de bunu çok sordum. Halbuki Sayın Bahçeli ile siyasi ilişkimiz hep saygı üzerine olmuştur geçmişte. HDP'den de benzer, çok ağır eleştiriler geldi bize dönük. Türkiye'de maalesef etnik ve mezhebi temelli kırılmalar üzerine siyaset yapan partiler bu etnik veya mezhebi temelli kırılmaları aşan kişiler ve farklı kesimler tarafından sevilen şahsiyetler ortaya çıktığında onu bir tehlike olarak görüyorlar. Mesela Türklerin çok sevdiği bir Kürt, Kürtlerin çok sevdiği bir Türk MHP için de HDP için de bir tehlike gibi görülür. Çünkü onlar kutuplaşan bir siyasetin ürettiği politikalardan yüksek oy alırlar. 

Sayın Bahçeli'nin ‘Serok Ahmet' diyerek neredeyse simgeleşen sözleri, terörle mücadeleyi yürüttüğüm sırada Diyarbakır halkının beni ‘Serok Ahmet' diye karşılaması dolayısıyla çıkan bir tartışmaydı. O zamandan beri bunu tekrar eder, ben de tebessüm ederim. Yani ecnebi diliyle, İngilizce'de birisi bana ‘Mr. President' dediğinde rahatsız olmuyorsunuz da bana saf bu toprakların dili olan Kürtçeyle Kürt vatandaşlarımız ‘Serok Ahmet' demiş ben niye rahatsız olayım? Sen niye rahatsız oluyorsun? Rahatsız olurlar çünkü onlar Türkçeyi Kürtçenin karşısına, Türkleri Kürtlerin karşısına diken bir politikadan beslenirler. Aynı şey HDP için de geçerli. 

Ben samimi MHP'lilerin de, başka alternatif göremedikleri için HDP'ye oy vermiş samimi Kürt seçmenin de bizi anladığını ve sevdiğini, bize bir ümit olarak baktıklarını görüyorum ve biliyorum. Onları tenzih ediyorum Sayın Bahçeli'nin veya arkadaşlarının hakarete varan ifadeleri MHP'lileri, ülkücüleri bağlamaz. Onlar nerede karşılaşsak bize muhabbet gösterirler. Aynı şekilde diğer partilerden gelen eleştirilerin de o partilerin kitle tabanlarında karşılığı olduğu kanaatinde değilim. Herkes şunu bilir: Biz bu toprağın çocuğuyuz. 

CUMHURBAŞKANI PERİNÇEK'E CEVAP VERMİYOR

Perinçek güçlü mü gerçekten?

Oya bakarsanız güçsüz ama gürültüye bakarsanız iyi gürültü çıkarıyor. Türkiye'de başbakanlık yapmış, bugünkü iktidarın kullandığı bütün gücün kaynağı olan 1 Kasım'da Türk demokrasisinin en büyük oyunu almış bir Başbakan televizyonlara çıkamıyor ama Sayın Perinçek her gün televizyonlarda ve televizyonlarda da pervasızca konuşuyor."4 yıldır bu ülkeyi biz yönetiyoruz" diyor. Niye 4 yıl? Benim Başbakanlığımla birlikte de düşünebilirsiniz bunu. Bir değişim yaşandı AK Parti içinde. Çok iddialı bir şekilde söylüyorlar… Evet, benim Başbakanlığım döneminde AK Parti AK Partililer tarafından yönetildi. Başka kimse yönetmedi AK Parti'yi. Ama bugün AK Parti'nin kimin tarafında yönetildiği sorusuna Perinçek "Biz yönetiyoruz" diyor. AK Partililer de "Bir dakika sen kimsin? Binde kaç oyun var, nasıl böyle konuşursun" demiyor. Herkese ayar veren Sayın Cumhurbaşkanı, Perinçek'in bu söylemi karşısında "Ülkeyi biz yönetiyoruz, lider olan benim" demiyor. AK Parti'de herhangi bir ses çıktığında, lider demeyeyim; kendi şahsiyetini gösteren biri çıktığında hemen susturuluyor, "Bir dakika, burada lider var. Onun dışında kimse konuşamaz" deniliyor ama Sayın Perinçek "Ülkeyi biz yönetiyoruz" diyor, ses çıkmıyor. 

Sırası geldiğinde 28 Şubat'tan muzdarip geniş halk kitlelerin korkutmak gerektiğinde ki içinde biz de varız, hepimiz varız, "Bakın biz gidersek 28 Şubat zihniyeti gelir, kazanımlarımızı kaybederiz" diye konuşuyor ama Perinçek kanal kanal gezip "28 Şubat altın dönemini şimdi yaşıyor, bütün tarikatlarla, dini gruplarla mücadele şimdi yürüyor" diye konuşuyor kimse de "Sen kimsin, biz 28 Şubat şartları içinde onunla dişe diş mücadele ederek çıktık" diyemiyor. AK Parti bunu diyemiyor.

Aynı şekilde bizi kanallarına davet edip sonra da en nobran, en nezaketsiz, en kaba tavrı sergileyenler Perinçek karşısında sus-pus oluyorlar. Demek ki bütün bunları yan yana koyduğumuzda Perinçek'in görünmeyen bir gücü olduğu ve tanımlanmayan bir gücü olduğu aşikar. Kendisine de biçtiği güç vesayetçilik. 

Çok önemsediğim için söylemiyorum, bana kalırsa gücü yok ve olamaz. Bir daha da 28 Şubat'ı savunanların bu ülkede gücü de zemini de olmayacak. Ama AK Parti geçmişte yaptığı bir hatayı tekrar yapıyor. Geçmişte seçimleri AK Parti kazandığı halde FETÖ denilen o hain çete defaatle bunları gündeme getirip uyarmamız rağmen Ankara'da devlet yapılarında hakim oldu. Bu bir yöntem şimdi de aynı yöntemi 28 Şubat'çılar, Perinçekvari yapılar kullanıyor. Hatta Sayın Bahçeli'nin oy oranı yüzde 9 görünüyorsa, oyunun çok ötesinde güç kazanmasının sebebi AK Parti'yi bir manivela olarak kullanmasındadır.

MİLLETVEKİLİ YASAĞI, AK PARTİ'NİN KENDİ VEKİLLERİNİ ZAPT ALTINDA TUTMAK İÇİN GELİYOR

Milletvekili transferini engelleyen bir yasanın gündemde olduğu söyleniyor. AK Parti Grup Başkanı da "MHP'yle böyle bir çalışma yapıyoruz" dedi. Bu düzenleme sizin ve DEVA Partisi'nin herhangi bir transfer yapmasını engellemek için mi?

Başka partileri adına konuşmam ama bizi engellemek için olduğu aşikar. Çünkü şu anda bizim Anadolu teşkilatlarımız heryerde var ve onların nasıl zorluklarla karşılaştıklarını biliyoruz. 2 gün önce Sincan ilçe teşkilatımıza tehdit mektubu bırakıldı. Torbalı ilçemize kimliği belirsiz polisler baskın yaptı. Keçiören ilçemizde yine benzer şeyler yaşandı. Birçok il başkanımız, İlçe başkanımız doğrudan ya da dolaylı baskılarla karşılaşıyor. "Kızınız burada çalışıyor, oğlunuz şurada çalışıyor" deniliyor ve cesaretle görev alanların yakınlarının işlerine son veriliyor. Biz bunu yaşayarak geliyoruz. Korku paçayı sardı. Gelecek Partisi'nin bu hızla teşkilatlanması ciddi bir tedirginlik doğurdu Milletvekili meselesi Sayın Kılıçdaroğlu'nun ifadesi üzerine yapılmış bir şey değil. Kesinlikle ne AK Parti ne MHP artık kendi milletvekillerini bile ikna edecek, bir çatı altında tutacak güvenilirlikleri olmadığını düşündükleri için milletvekillerinin iradelerine ipotek koymaya çalışılıyor. Ben o milletvekillerinin şahsiyetlerine inanırım. TBMM'deki her milletvekili Milletvekili saygıdeğerdir. 

Editör: Haber Merkezi