Türkiye’de son 40 içinde, iktidarların önayak olduğu dolandırıcılık örnekleriyle dolu. Her döneme özgün dolandırıcılıkların ilk furyası Banker Bako, Banker Kastelli, Jet Fadıl gibi isimlerle başlıyor. 90’lı yılların ortalarında saadet zincirlerinin mantığı değişiyor. Bu sefer Kenan Şeranoğlu’nun kurduğu Titan Saadet Zinciri akıllardan çıkmıyor. Bu yolla on binlerce kişi dolandırılıyor. 2010’lu yıllara gelindiğinde ‘Tosuncuk’ lakabıyla bilinen Mehmet Aydın, bir sosyal medya oyunu olan FarmVille’den esinlenerek Çiftlik Bank’ı kuruyor.

Faizsiz ev alma vaat eden şirketler furyası vatandaşı mağdur etmeye devam ediyor. Birgün'den Filiz Gazi'nin haberine göre, Faizsiz, peşinatsız, kira öder gibi ev sahibi olmayı vaat eden şirketler, sistemin bir çeşit dayanışma ile işlediğini iddia ediyor. Buna göre tıpkı “altın günü” sisteminde olduğu gibi kişiler belli bir gruba dahil oluyor ve düzenli aralıklarla yapılan çekilişlerle her ay bir kişi ev sahibi oluyor. Sisteme giren herkes bütçesine göre düzenli taksit tutarı belirliyor ve buna göre para yatırıyor, evler kurayla dağıtılıyor. Bu tip firmalar 200 aya kadar taksit imkânı sunduğunu söylüyor. Vaat edilene göre kimine erken kimine geç olsa da hepsine bir şekilde sıra geliyor.

Faizsiz ev sahibi olmayı vaat eden firmalar uzun bir süre yasaya tabi değildi. Mart ayında düzenlenen yasaya göre söz konusu firmaların asgari 100 milyon lira sermayeye sahip olması şart koşuldu. Şirketlerin Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) denetimine tabi olması hükme bağlandı. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından BDDK, 35 şirketin incelenmesi sonucunda 21 şirketin şartları taşımadığı için tasfiyesine kararı verdi.

Daha sonra yapılan açıklamada da kalan 14 şirketten 8'inin iradi tasfiyeye yönlendirdiği duyuruldu. Böylece toplamda 6 şirket kalmış oldu. CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel, ağustos ayında faizsiz ev ve araç vaadiyle katılımcılardan milyonlar toplayan şirketlerin yarattığı mağduriyetin araştırılması ve hak sahiplerinin paralarının verilmesi için Meclis’e araştırma önergesi sundu. CHP’li vekilin edindiği bilgilere göre, kapanan şirketler nedeniyle 53 binden fazla kişi mağdur oldu.

Mağdurlardan biri olan Nurşen Çırpan, kendilerini müteahhitlerin değil, esas olarak devletin dolandırdığını ifade ediyor. Şirketin reklamının ulusal kanallarda verildiğine, metrolardaki billboardlarda ilanı olduğuna dikkat çeken Çırpan, Esenyurt’tan ev aldığını aktarıyor: “Böyle bir mağduriyet yaşamayız diye düşündük. 2012’de daire aldım. Benim gibi yüzlerce kişinin evi teslim edilmedi. Mahkemeye başvurdum, mahkeme süreci halen devam ediyor. Sadece müteahhit evi teslim etmedi gibi bir durum değil. Biz devlet eliyle dolandırıldık. Eski Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu’nun adamları tarafından bizim evimize el konuldu. Evlerin başka bir müteahhide verilmesi sağlandı. Belediye Başkanı’nın ‘oğlum’ dediği kadar yakın birisi inşaatın başına getirildi. Ticaret Bakanlığı görevini yapmış olsaydı bu kadar insan mağdur olmazdı.”

Çırpan, aradan geçen bunca yıla rağmen parasının geri verilmediğini anlatıyor: “Bizi dolandıran kişi mahkeme sonucunda tutuklandı. Malına mülküne devlet el koydu, biz bu durumda paramızı kimden isteyebiliriz? Sadece maddi boyutta değil, manevi boyutta da mağduriyetlerimiz var. Şu an kirada kalıyoruz. Sağlığımızdan olduk. Tehditler aldık. Hatta düşünün, yetmedi, Belediye Başkanı bize maddi manevi tazminat davası açtı.”

BAZEN ÖMÜRLER YETMİYOR

Mağdur yurttaşlar, kapılarına kilit vurulan şirketlerde kimseyi bulamıyor. Avukat Orhan Boran mağdurların hukuksal sürecini şöyle anlatıyor: “2012’den beri devam eden dosyalar var. Bazen ömürler yetmiyor. Hukuk sistemi ayrı konu ama Türkiye’de önleyici mekanizma olmaması çok kötü. Bu paralar toplanırken devlet kurumları neden denetlemedi? Önleyici mekanizmalar olsaydı bu kişiler bu paraları toplayamazlardı. Benim gözlemlediğim kadarıyla bu şekil mağdur edilenlerin ancak yüzde 10-15’i paralarını geri alabiliyor. Hesaplar takip ediliyor, kişiler bulunuyor. Duruşmaya gelmeseler bile zorla yakalama kararı çıkarılıyor. Yakalanıyor ya da yakalanamıyor. Şirketi başkasının üzerine mesela çaycısının üzerine yapmış, böyle şeyler de oluyor.”

Boran, mağdurların başvurabileceği iki yol olduğunu belirtiyor: “İcra takibi açarak yatırdıkları parayı istemeleri gerekiyor. İkinci olarak da suç duyurusunda bulunmaları gerekiyor. Savcılık gerekli tahkikatı yaptıktan sonra ağır ceza mahkemesinde dava açılır.”

YOKSULLARI DÜŞÜNMÜYORLAR

Ekonomist Bülent Danışoğlu ise “Yoksul insanlar bu sisteme muhtaç ettirildi” diyerek başlıyor sözlerine ve yakın Türkiye tarihine de değinerek şunları söylüyor: “Konut piyasası genellikle devletin desteğine ihtiyaç duyar. Dünyanın her yerinde toplumun büyük bir kısmı kendi olanaklarıyla konut sahibi olamayacak insanlardan oluşur. Dolayısıyla her yerde devletin desteği olur. Bu destek iki şekilde olur: Kiralık konut desteği ve mülk konut desteği. Kiralık konut desteği Türkiye’de olmamıştır. Memurlara lojman verilmiştir ya hiç kira ödemezler ya da temsili kira öderler. Toplu konut idaresi ilk kurulduğunda işleyiş bu şekilde değildi. Orta ve dar gelirli insanlar Türkiye’de kooperatifler aracılığıyla konut sahibi olurdu. Ankara’da Batıkent diye bir şehir parçası kuruldu. Bütünüyle kooperatifler tarafından yapıldı. Kooperatiflerde de yolsuzluk olurdu, ağır işlerdi ama sonuçta dar gelirli insanlar konut sahibi olurdu. Toplu Konut İdaresi kurulduğunda sadece kooperatifleri destekliyordu. Üstelik bunu yapan da Turgut Özal’dı. Özal, hiçbir zaman yoksulların hallerini kendine dert etmiş biri değildi. Fakat akıllı adamdı çünkü şunu düşünüyordu: Konutları desteklemek ekonomiyi canlandırır. Şimdiki iktidarın yaptığı gibi… Toplu konutun şimdiki uygulamasında dar gelirli kesimler değil büyük inşaat şirketler destekleniyor. Onlar da dar gelirli insanlar için konut yapmaya ihtiyaç duymuyorlar. Gayet lüks konutlar yapıyorlar. Yararlanan da üst gelir grupları oluyor.”

Editör: Haber Merkezi