Bir acının içerisinden daha, acıya acıya geçtik hep birlikte. Yangınımız söndü. Lakin acımız büyük, kayıplarımız çok fazla. Tarihe geçecek dayanışmalarımıza bir yenisini daha ekledik. Birbirimize can olduk, kan olduk, tek yürek tek bilek olduk.
Acaba ölür müyüm diye düşünmeden koştu canını alan. Kimlikler geçersizleşti. Din, dil, mezhep, siyaset, ünvan anlamını yitirdi. El ele, omuz omuza tek varlık olundu günlerce. Halen bizi acılarla yok etmeye çalışanların akıllarına şaşmaz mıyız?
Ne var ki, acı fiziki olarak görünür hale gelmeden harekete geçemiyoruz. Hastalıklarımızda da aynı şekilde. Ne zaman ki hastalık görünür hale geliyor, elimiz tutmaz, ayağımız yürümez, akciğerlerimiz nefes alamaz hale geliyor, başlıyoruz doktor doktor çare aramaya.
***
Oysa ki hastalıklar “Ben geliyorum” diyor aynı diğer acılarımız gibi. Ama gözle görünür hale gelmediği sürece, aynı varlığın ortaya koyulamaması çok canımı yakıyor. Yanan ormanlara, ormanın içindeki canlara kahrolurken, nice gencecik fidanlarımızı ateşe atan biz değil miyiz?
Egolarımız, kibirlerimiz, dediğim dedikçiliklerimizle… Yargılarımızla, küçümsemelerimizle, dışlamalarımızla, nice hayatların üzerine, hatta kendi üzerimize benzin bidonunu boşaltıp ateşe veren biz değil miyiz? Dışarıyı suçlamak kolayken, yüzleşmek en zorudur. Evet, bir sebeple yangın çıktı, çıkartıldı. Bu sebepleri hazırlayan biz değil miyiz?
Yanı başımızda tutuşan hayatlara kayıtsız kalan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenlerimiz peki? Ne yazık ki bu yangın için için başladı. Dumanı tüte tüte geldi, yaktı ve geçti. Şimdi siz düşünün dedi… Bir de o gece, Akut kıyafetiyle hırsızlık yapan bir kardeş çıktı ortaya.
***
Kızdık öfkelendik, hakaret ettik. Oysa ki, insanların acılarından, acizliklerinden, düşkünlüklerinden, aymazlıklarından nemalanmaya çalışan milyonlar değil miyiz? Hep daha fazla, hep daha fazla uğruna acımasızca yakıp yıkıp geçen gemisini yürüten kaptanlarım. Var mı diyeceğiniz bir şey? Siz de yuhaladınız mı o geceki hırsızı, depremdeki yağmacıları?
Uzun lafın kısası, diyorum ki çünkü bu laf çok uzun tek sayfaya sığmaz; lütfen artık durun! Önce içinizdeki gerçekliklerinizle yüzleşin. Ağzınızı buruşturduğunuz, küçümsediğiniz, yok saydığınız, hırsızıyla, yağmacısıyla, iyisiyle kötüsüyle, doktoruyla, işçisiyle bu toplum biziz, hepimiziz. Lütfen artık önce kendinizi sonra milletimizi aşağılamayı bırakın. Bu toplumdan bir şey olmaz lafınızı hafızalarınızdan kazıyın.
***
Durun ve bakın!
Sırt sırta, omuz omuza, tek yürek, tek bilek, tek varlık olmak için acının gelmesini beklemeyin! Uyuşturulduğunuz yerlere bakın! İnanın yeni bir şey öğrenmemize gerek yok. Sadece ruhumuzun özündeki gücü, unutturulan bildiklerimizi hatırlamaya ihtiyacımız var.
İstiklal Marşı’nın bir kıtasıyla bitirmek isterim;
Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Özlerimizden doğacağımız yarınlara, umutla ve sağlıcakla…