Son Peygamber (s.a.s.)’in evi, yeryüzünde kurulan, gelmiş ve geçmiş bütün evlerin en mesudu, en hürmete layık olanıydı. Onun, hane-i saadetleri, kaynayan bir aşkla her dem saadet kokardı. Allah'ın yarattığı kullar içerisinde hiçbir kadın, Efendimizin hanımlarını sevdiği gibi sevilmemiştir.

O'nun her adımını taklit etmekle, insanlık hem şeref hem huzur bulacaktır. O'nun aile reisi olarak çizdiği portre de hayranlıkla izlenecek mükemmelliktedir. Sabrın, merhametin, şefkatin, anlayışın, inceliğin ve hoşgörünün timsaliydi efendimiz. Bu faziletler, tarih boyunca hiç kimsede bu denli coşkun ifade olanağı bulamamıştı.

AİLESİNİ BİR ARAYA GETİRİRDİ

Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, aile fertlerinin bir araya toplanmasını sağlamak gayesiyle her akşam, bütün hanımları, Efendimiz o gece kimde geceleyecekse, onun evine toplanır ve topluca sohbet ederlerdi. Bu sohbetlerde, Efendimizin zevcelerine ibretli kıssalar anlattığı, güldürücü şakalar yaptığı rivayet edilmiştir.

EŞİNİN SIKINTILARIYLA İLGİLENİRDİ

Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimiz, günlük ziyaretlerini aksatmadan yapar, onlarla sohbet eder, hal ve hatırlarını sorar ve dertleriyle ilgilenirdi. Ondaki bu incelik, bütün hanımlarına yansımıştır.

Bir gün savaşta, babasını ve yakınlarını kaybeden Safiye annemizin yanında, Hz. Peygamber hiç uyumamış, sabaha kadar kendisiyle sohbet edip, ilgilenmiştir.

Hz. Peygamber hastalandığında "keşke senin uğradığın hastalığa ben uğrasaydım, senin yerinde yatan ben olsaydım" deyince diğer hanımlar birbirlerine göz kırparlar. Bunu gören Rasûlullah, "Safiyye bu sözünde sâdıktır" buyurur.

İnsan fıtratında var olan eğlenme ve şakalaşma ihtiyacını bilen Rasûlullah (s.a.s.) buna da imkân tanımış ve bizzat eşleriyle şakalaşmıştır. Muhtelif seferlerde Hz. Âişe ile koşu yarışması yaptığını validemiz kendisi söyler.

EŞLERİYLE KONUŞUR, GÖRÜŞLERİNE DEĞER VERİRDİ

Kendisini, muhatabının fikrine saygı duyma ve önerilerini dikkate almada da gösterir. Ve tabii ki Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda da örnek teşkil eder bugünün erkeklerine ve tüm insanlara. Özellikle eşinin sözüne ve düşüncesine, doğrudan hanımını ilgilendiren konularda bile müracaat etmeyen aile reisleri, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) yaşayışı göz önüne alındığında en yakın arkadaşlarına haksızlık etmektedirler. Oysa Hz. Peygamber çok kritik anlarda eşlerinin fikrini almış ve uygulamıştır.

EŞİNİN FİKRİNİ UYGULAYAN PEYGAMBER

Hudeybiye anlaşması, Müslümanlara çok ağır gelmişti. Kâbe'ye varamadan geri döneceklerdi. Anlaşmayı yazma işinden çıkınca, Rasûlullah, ashabına:

"Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun!" buyurdu. Ancak (müşriklerle yapılan bu antlaşmadan hiç kimse memnun değildi. Bu sebeple) kimse kalkamadı. Rasûlullah (s.a.s.), emrini üç kere tekrar etti. Yine kalkan olmayınca Ümmü Seleme'nin çadırına girdi. Ona halktan maruz kaldığı bu hali anlattı. O, kendisine:

"Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu (yani halkın kurbanını kesip, tıraşını olmasını) istiyor musun? Öyleyse çık, ashaptan hiçbiriyle konuşma, deveni kes, berberini çağır, seni tıraş etsin!" dedi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) kalktı, hiç kimse ile konuşmadan bunların hepsini yaptı: Devesini kesti, berberini çağırdı, tıraş oldu. Ashab bunları görünce kalktılar kurbanlarını kestiler, birbirlerini tıraş ettiler"

İslâm tarihindeki bu müthiş olay, üzerine durulup düşünülmesi gereken bir konudur. Kim, eşine bu denli iltifatkar olabilir. Kaç aile reisi, en sıkıntılı anlarında hanımıyla istişare yapabilir? Kaç kişi en zor zamanlarında, hanımının sözümü dinler ve ona değer verir ki?

Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz hayatının her alanında büyük bir örnektir!

Hanımlarına faziletlerini söylemesi, sevdiğini ifade etmesi, bineğine alması, aynı kabın suyu ile müştereken yıkanılması, hanımının hayvana binmesinde yardımcı olması ve dizine bastırarak bindirmesi, kendisine yapılan yemek davetine "hanım da olursa" kaydıyla icabet etmesi, bir sıkıntıyla kederlenip ağlayanın gözyaşlarını elleriyle silerek teselli etmesi gibi Rasûlullah’ın (s.a.s.) pek çok davranışı hanımlarını memnun etmeye yöneliktir.

SİZİN EN HAYIRLINIZ, EŞLERİNE İYİ DAVRANANLARINIZDIR

"Mü’minlerin iman bakımından en kusursuzu, ahlâkı en güzel olanıdır. Ahlâkı en güzel olanınız da, kadınlarına en güzel davrananınızdır" [Ebû Davud.]

İbn Abbas anlatıyor:

"Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki:

"Sizin en hayırlınız, ehline karşı en iyi davrananınızdır. Ben aileme en iyi olanınızım"

Rasûlullah (s.a.s.) kadınlara iyi davranmayı emretmiş, en hayırlı kimsenin, hanımına en iyi davranan kimse olduğunu belirtmiştir. Şüphesiz "iyi davranma" izafi bir durumdur. Bu iyiliğin içine öncelikle kadınların haklarına hakkıyla riayet gelir: Nafaka hakkı, tahkir edilmeme, hatalarını başına kakmama gibi hadislerde belirtilen haklara riayet.

Ayrıca onların bir kısım huysuzlukları, kıskançlıkları karşısında sabretmek, terbiyelerinde iyi davranmak, geçimi iyi yapmak... Hep kadınına karşı iyi olmanın içine girer. Ancak kişinin "en iyi" olması için kadınına karşı iyiliğin yetmeyeceği de açıktır. Ayet ve hadislerde, bunun için başka şartlar da sayılmıştır: Takva, zühd, amel-i salih... Gibi. Şu halde o şartları yerine getiren, hanımına karşı da iyi olunca iyilikte kemale yaklaşmış olur. Rasûlullah’ın zevcelerine karşı davranışları ile kadın hususundaki tavsiyeleri tahlil edilince bu iyilikten kastedilen teferruat ortaya çıkarılabilir.

SADECE KÖTÜLERİNİZ, KADINLARA KÖTÜLÜK EDER

Öyle ise hoşa gitmeyen davranışlarına karşı anlayış ve müsamaha esas olacaktır. Ashabına bir hatırlatması şöyledir:

"Kadınlarınızı nasıl köle ya da hayvan döver gibi dövüyor, sonra da akşam olunca utanmadan, beraberce yatıyorsunuz?"

Buna rağmen eşlerini dövenlere ya da dövmek isteyenlere,

"... (Bilin ki kadını), sadece şerlileriniz (kötüleriniz) döver."

Ne mutlu sevgili Peygamber (s.a.s.) Efendimizin güzel ahlâkını, hayatlarına düstur edinebilenlere!