Ahmet Hamdi Tanpınar, Bursa’nın ruhlara huzur salan ve insanı maziye kadar uzanan düşler kurduran sokaklarını ne güzel anlatır:

Bir zafer müjdesi burda her isim:

Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim

Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın

Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.

Güvercin bakışlı sessizlik bile

Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.

Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,

Muradiye, sabrın acı meyvası,

Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,

Türbeler, camiler, eski bahçeler,

Şanlı hikâyesi binlerce erin

Sesi nabzım olmuş hengâmelerin

Nakleder yâdını gelen geçene.

Bu hayâle uyur Bursa her gece,

Her şafak onunla uyanır, güler

Gümüş aydınlıkta serviler, güller

Serin hülyasıyla çeşmelerinin.

Başındayım sanki bir mucizenin,

Su sesi ve kanat şakırtılarından

Billûr bir âvize Bursa'da zaman.

İnsan bu şehre geldiğinde kendisini ulvi bir âlemin ortasında bulur. O, kendisine tutkun olan aşıklara esrarlı bir dünyanın kapılarını açan, her adım atışta güzelliğinin sihriyle başları döndüren, semasında binlerce ‘ah’ın dolaştığı bir Leyla’dır adeta.

Ve Bursa, çınarların rüzgardaki fısıltılarının bütün bir şehrin damarlarına nüfuz ettiği ve Şeyh Edebali’nin dergahındaki kitaplardan süzülen ruhtur.

Kim bilir ne düşünürler sakinleri, sessiz zaman parçalarına sabahın ilk ışıkları düşecekken.

Kimileri zamanı yalnızlığın hüzünlü ırmaklarıyla doldururken, kimileri ise özlemlerin, hasretlerin

yürek burkan senfonisini seslendirir çilekeş sokaklarında...

Osmanlının mirası, tarihin derin dokuları, doğallığın tadı, ipeğin zerafeti, ıhlamur

kokularının yayıldığı, güneşin başka aydınlattığı, fotoğraf sanatçılarının vazgeçilmezi, ressamların tablolarına hayat veren, yerli ve yabancı turistlerin uğramadan geçemediği şirinlik muskası bir kenttir Bursa...

Burak buram aşk, buram buram özgürlük, buram buram insanlık kokar tarihin hüzünlü ve yorgun şehri...

Ne kin vardır bu şehirde, ne bir yaftalama. Onun sinesine düştüğünüzde siz sadece Bursalı olursunuz.

Öylesine güzel anılar bırakır ki Bursa'da iklimler....

Sabahları gökyüzünün bin bir renkleriyle uyanmak, kimi zaman güneşin bulutlarla çocukça yaptığı oyunlar, kimi zaman nazlı bir gelin gibi ağır ağır doğuşu, havanın tertemiz kokusu ile Bursa'nın hayal dünyanızda billurlaşan güzellikleri sizi bu eşsiz kentte yaşıyor olmanın ayrıcalığını hissettirir...

Yeşil ağaçların arasında, demli çay kıvamında edilen sohbetlerin içinden kim bilir kaç asrı günümüze taşıyan hikâyeler çıkar?

İç sıkıntısıyla uyandığınız karanlık bir gecenin orta yerinde başucundaki perdenin arkasındaki soğuk camlarda uzayıp giden yağmur damlalarını görünce, yavaşça ılık yatağınızdan kalkıp sokağa çıkılır.

Ne zaman başladığını bilmediğiniz yağmurun sesine hışırtıların karıştığı, ağaçların, çiçeklerin sırılsıklam olduğu, görmesiniz de damlaların düştüğü yaprakların, çiçeklerin titreştiği, yerlerde biriken suların yol bulup yürüdüğü bahçelere girmek istenir söz gelimi.

Yağmuru dinlemek, ıslak ağaçları seyretmek, hışırtılara, kulak kabartmak yatıştırır sizi.

Yatağa döndüğünüzde size düşler vadeden

yatağınız küçülmüş gibi görünür gözünüze…

Yağmuru dinlerken bir yandan da, çok değil bir iki ay önce, kısa yaz sağanaklarının ardında, sanki acelesi varmış gibi kendisini ortaya atan güneşte ıslak çiçeklerin kırmızı, sarı, mor gibi türlü renklerle pul pul parladığı, rutubetin ortalığı sardığı, yeşil yaprakların daha yeşil, meyvelerin daha renkli ve olgun göründüğü günler anımsanır.

Kışa girerken de yağmurun bıkıp usanmadan günlerce yağdığı olur, bir de bahçedeki ağaçların gölgesinde, kilimler üzerinde çay içilen yaz ikindileri unutulmaz.

Velhasıl;

Bursa demek, yüreğinin kıpır kıpır olması, yeniden doğuş, yeniden uyanış demektir...

Rengarenk çiçeklerin süslediği bahçelerde filizlenen umut demektir....

Kalın sağlıcakla....