Bugün Marmara denizi, Gemlik körfezini istila eden ‘deniz salyasını’ yazacaktım.

Ama ne kadar hesap, plan yaparsanız yapın, karar verici olan Yaratıcı, bütün gündeminizi bir anda altüst ediyor, ‘tek karar verici benim’ diyor.

Bir süredir yoğun bakımda korona virüs tedavi gören amcamın oğlu Ahmet Kayaaltı’yı kaybettiğimizi kardeşi Metin Kayaaltı haber verince dilim, damağım kurudu.

Sevdiklerin birer birer eksilince, kahırlanıyorsun.

Tıpkı,

Meslek büyüğüm Necati Kartal’ın sosyal medya hesabından,  Marmara’yı ablukası altına alan deniz salyası tehdidiyle ilgili sarf ettiği şu acıklı sözler gibi: ‘Bir yandan sanayi, evsel atıklar, denizin taşıyamayacağı düzeye geldi. Diğer yandan küresel ısınmanın etkileri birleşince, can çekişme, iç deniz olan Marmara’dan başladı. Tam 52 yıldır körfezde yüzerim. İlk kez bu kadar yoğun deniz salyası görüyorum.’

İşte böyle,

Sevdiğin, kıymet verdiğin ağaç, toprak, yayla, ova, deniz ve içinde barındırdığı canlılar azalınca kahroluyor insan.

Zaten iyilere üzülüyorsun, kötüler hatırlanmıyor!

Bizim amcaoğlu şu zamanda, riyakarlaşmanın zirve yaptığı, yüzüne gülenlerin münafık çıktığı bir süreçte, komşuluk ilişkilerini yaşatan, akrabalarıyla olan bağlarını asla koparmayan bir adamdı.

Bursalıydı, Bursaspor onun için çok özeldi.

Çocukla çocuk, gençlerle genç, akranlarıyla dosttu.

Asla kimseyi kırmaz, küslük nedir bilmezdi.

Aşırı hareketlerden kaçınırdı.

Kimseye borcu yoktu.

Ramazan ve Kurban bayramlarında akrabalarını telefonla değil, kapılarının zilini çalarak sürpriz yapardı.

Gülümseyendi, kimsenin gözünü oymaya niyeti olmayan bir faniydi.

Bana göre Bursa’nın güzellerinden biriydi. Ersel Altıparmak, Mesut Şen, İbrahim Yazıcı, Kültürpark’ta sabah sporu yaparken gördüğü herkese günaydın diyen Şükrü Şankaya gibi.

Ufak tefek rahatsızlıkları vardı ama ayaktaydı. Ne olduysa, iki hafta önce asrın illeti musallat olduğunda oldu, hesapları altüst etti.

Evde korana tedavisi görüyordu. Geçtiğimiz Salı günü durumu ağırlaştı, hastaneye kaldırılırken kalbi durdu, yaşama döndü. Yoğun bakımda süreç başladı.

Diğer hasta yakınları gibi, her gün doktorlardan gelecek iyi haberi bekledik.

Dilimiz duaları mırıldadı, Ahmet abimiz iyileşecek dedi. Ama kalbimiz, öyle demiyordu.

Dün akşam iftardan sonra, tıpkı birçok iyi insan gibi Ahmet Kayaaltı’yı kaybettik.

Korona virüs aileleri yok ediyor, komşularımızı bizden koparıyor; akrabalarımızın, dostlarımızın sayıları gittikçe azalıyor.

İyiler, örnek insanlar oldukları için yüreğim yanıyor. Tespih taneleri çoğalması gerekirken, azalıyor. Samimiyetimle söylüyorum, bu ülkede yapılabilecek en iyi reform; iyi insanların, beyefendilerin, hanımefendilerin sayısını çoğaltmaktır. Asıl ve asil ruh burada gizli

‘Şehirler iyi insanlar varsa, şehirdir’ diyor şair.

Hisar, Maksem, Hamzabey mahallerindeki sümbüller, menekşeler eskisi gibi neşeli değil.

Yaşar Kemal’in şu sözü çok anlamlı geliyor bana, ‘O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın p…..e kaldık.’

Ahmet Kayaaltı’yı sakladık.

Allah rahmetiyle karşılayıp, ahiretini mamur etsin.

Son olarak İvazpaşa Cami’nde uzun süre görev yapan, kıymetli ve aziz şahsiyet Yusuf Ziya Aslaner korona virüsten dolayı yoğun bakımda tedavi altına alınmış. Yaratıcımız kendisine şafi ismiyle şifa versin.

***

BİR SÖZ

Orucun açların ve yoksulların halini anlamakla ilgisi yoktur, öyle olsaydı oruç yoksullara da farz kılınmazdı.

Dücane Cündioğlu