Atatürk’ü eleştirmekten çekinenlerin her zaman hedefinde olan İnönü, Mustafa Kemal’in en çok güvendiği isim olduğu herkes tarafından biliniyor. Gazeteci Suat Oktay Şenocak, bugünkü köşe yazısında İsmet Paşayı eleştiren bir yazı kaleme aldı. Şenocak, Gelelim İsmet Paşa’nın günahlarına başlıklı makalesinde, okurlarına seslenirken, İsmet İnönü’yle ilgili olarak, ‘Bu yanlışlarını duymak/okumak istemeyen varsa peşinen söyleyeyim yazıyı kapatsın, gitsin hoşlarına gidecek yazılar okusun. Bu yazının içeriği birçok kişinin canını sıkabilir, demedi demeyin...’ şeklinde ifadeler kullandı.

İşte gazeteci Suat Oktay Şenocak’ın o yazısı:

Gelelim İsmet Paşa’nın günahlarına…

Kafamı yıllardır kurcalayan bir kaç soru vardı ve 10 Kasım günü o sorular tekrar aklıma gelince bu yazıda sorulara yanıt aramaya çalışacağım. İsmet İnönü nasıl biriydi sizce? Bazı kesimler, Atatürk'e bir şey diyemediklerinden, onu sert bir şekilde eleştirirken, diğer bir kesim de Atatürk kadar olmasa bile bana abartılı gelen büyük bir sevgi beslerler İsmet Paşa'ya... Atatürk'ün en çok güvendiği isimlerden biriydi kuşkusuz, ülkeyi de gençlerle birlikte önce ona emanet etmişti. Ya da Genç Türkiye Cumhuriyeti ona kaldı... Peki İsmet İnönü kendisine kalan veya verilen bu emaneti doğru ve Atatürk'ün hedeflediği şekilde koruyabildi mi, yoksa yanlışları var mıydı? Bu yanlışlarına değiniyorum. Bu yanlışlarını duymak/okumak istemeyen varsa peşinen söyleyeyim yazıyı kapatsın, gitsin hoşlarına gidecek yazılar okusun. Bu yazının içeriği birçok kişinin canını sıkabilir, demedi demeyin...

Türkiye nasıl oldu da bu duruma geldi?

Ne oldu da cumhuriyetten ve Atatürk’ten geniş bir kitle bu kadar çok nefret eder oldu?

10 Kasım 1938’den sonra ne oldu da, ülkeyi emanet alanlar yönetemedi, yönetmeyi beceremedi bu güzelim ülkeyi?

Siz merak etmiyor musunuz?

Nerede yanlış yaptı, Atatürk’ten sonra gelenler?

Neden, Atatürk’ün hedeflediği ve çizdiği yoldan değil de, tamamen çıkarcılığa ve menfaate dayalı

bir rejim ortaya çıktı?

10 Kasım günü ben bunu düşündüm…

Gerek Anıtkabir’de yaşanan Erdoğan tezahüratları, gerek rabia işaretinin yapılması, gerekse Sn Erdoğan’ın muhalefet liderinin elini sıkmaması, bana bunları düşündürttü?

Nasıl olur da ülkenin Cumhurbaşkanı, alenen, göz göre göre yalan söyleyebilir?

Gerçi Sn Erdoğan’ın ilk yalanı değil; Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Ramazan Ayı olduğuna bakmadan mitinglerde, yapmadığı havaalanları, barajları kendisinin yaptığını söylemişti gerçi ya, bu seferki yalanı gerçekten de halkını cahil bırakma, cahilliğinden yararlanma açısından çok tehlikeli bir yalandı.

En son ne dedi Erdoğan?

“Harf devrimiyle birlikte %50 olan okuma yazma oranı sıfırlandı!”

Peki Atatürk ne demiş harf devriminin yapılma gerekçesi için?

"Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek."

Bir yanda halkının aydınlanması, bilinçlenmesi için çabalayan ilk Cumhurbaşkanı Atatürk, diğer yanda

Inandığı ve mensup olduğu İslam dini tarafından bile günah olarak kabul edilen yalana baş vurarak halkının cehaletinden medet uman, cahil kalması için yalan söylemekten çekinmeyen son Cumhurbaşkanı…

Yazıınının devamı için lingi tıklaynın: https://bit.ly/2QlnO3k

Editör: Haber Merkezi