Makam aracını kullanmak yerine, yürümeyi tercih eden vali olarak anılıyor Recep Yazıcıoğlu.

Burnu kaf dağında olmayan, halkın derdiyle dertlenen, valilik makamı ile konut arasına sıkışmayan, sıkıştırılamayan bir faniydi Erzincan Valisi Recep Yazıcıoğlu.

Dönemin parlamenterleri karşısında eğilip, bükülmeyen bir değerdi.

Sorun çözmek yerine vatandaşın anlattıklarını dinleyip, gazını alan olmadı Yazıcıoğlu.

Türkiye’nin farklı illerinde panellere, konferanslara katılarak, insanları bilinçlendirmeye çalıştı.

Görevini kaybetme endişesi içinde olmadı.

Devletin hantallığına ağır eleştiriler getirdi, gece başka, gündüz başka olmadı.

Aykırı vali Recep Yazıcıoğlu, sis perdesi aralanamayan o malum kazanın ardından, aramızdan ayrılalı 18 yıl olmuş.

Sürekli eskiden şikayet ediliyor ama şimdilerde eskiyi mumla aratan süreç yaşıyoruz.

Valiler iktidar partisinin il başkanıyla uyumlu bir görüntü çizmeye zorlanıyor, hatta birçoğu bu çizgiyi gönüllü olarak aşıyor!

Onun için de kentlerde yaşanan skandalları halk bilmiyor; çünkü üstü örtülüyor…

Dolayısıyla Yazıcıoğlu 23 Nisan valisi olmadı; bürokrat kafasını çöpe attı, pratik adımlar atarak, vatandaşla kucaklaştı, sorunları anında çözdü.

Düşünsenize, “1992 Erzincan Depremi’nde kriz masasının başına Yazıcıoğlu oturuyor, şehre gelen bakanlarla ilgilenmesi için yardımcılarını görevlendiriyor.”

Efsane olmak böyle bir şey işte…

Başbakan ne diyecek, İçişleri Bakanı görevden alacak endişesi taşımadan, hizmet aşkı.

Bugün Recep Yazıcıoğlu yaşasaydı ve aynı yaşta olsaydı ne olurdu sizce?

Örneğin, şimdi Yazıcıoğlu Bursa’da görev yapsaydı, Şehreküstü Meydanı’na yapılan İl Müftülüğü’nün hizmet binasına, hanlar bölgesini, tarihin önü kapatıldığını gerekçe göstererek karşı çıkardı. Korkudan görüş belirtemeyenler için de itici güç olurdu.

Belki bir kapı aralanırdı.

Sonrasında yaşanabilecekleri tahmin edebiliyorsunuzdur; kesinlikle merkeze çekilir, hakkında soruşturma açılırdı…

Yeni Türkiye’de…