Acayip bir süreçten geçiyoruz.

Karaya ak diyenlerin, beyaz kendilerinden değilse, kirlilik operasyonu çektiklerine şahit oluyoruz.

Ülkeyi, şehirleri yönetmeye talip olanlar, farkına varmadan etraflarını saran şebekelerden dolayı daha yönetici koltuğuna oturmadan güç zehirlenmesinin kucağına yerleştiklerini ibretle izliyoruz!

Kendi partilerinin içine çöreklenmiş kirli, kirlenmiş kişilerle ilgili şikayetler duymalarına, bilmelerine rağmen, ifşa etmek yerine, gözlerini yummaları, susmaları; nasıl bir acayipliğin içinde olduğumuzu açıkça ifade ediyor.

Anne ve babasını yaşlanınca başının üstünde tutmak, sırtında taşımak yerine, bakım evlerine sıpıtıp atanlarlar, o utanç evlerine senede birkaç kez ziyaret edenlerin arasındaki  fark ne?

AK Partili belediyeleri kenti betonlaştırdığı için sabah akşam eleştiren gazeteci, kendi patronu Nilüfer’i nefes alamaz hale getirince, saksı biberine dönüşmesini, ölü taklidi yapmasını hangi demokrasiyle hangi devrimcilikle izah edeceğiz, Abidin?

***

Böyle bir girişten sonra gelelim asıl mevzuya…

Bundan 10 yıl önce Bursa’nın Çarşamba semtinde ikamet edenler, bu şehirde doğanlarla birlikte, doyanları vardı.

Hatta travestilerin sayısında artış olduğu için, bu insanlarla aynı apartmanda, sokakta komşuluk yapmak istemeyenler, başka mahalleleri tercih ediyorlardı.

Kısacası Çarşamba küme düşen bir bölge haline gelmişti!

Sonra bir şey oldu…

Ülkelerinde çıkan savaş, beraberinde başlayan katliamların ardından,

Türkiye’nin kapılarını açmasıyla Suriyeliler doğu illerindeki kamplarda hayata tutundular.

Aradan birkaç sene geçti.

Sonra, başka bir şey daha oldu.

Sığınmacılara kampların kapıları açıldı, onlar da şehirlere, özellikle batı kentlerine akın ettiler.

Bu misafirler, sanayinin olduğu, ucuz işçi çalıştırmak için ellerini ovuşturanların bulunduğu Bursa’yı da tercih ettiler.

Küflü deposunu, dükkanını 500 liraya kiraya veremeyen Çarşamba’daki mülk sahipleri, o günün parasıyla 2 bin TL teklif eden Suriyelilere kucaklarını açtılar!

Aylar, yılları kovaladı; Çarşamba Suriyeliler için Halep, Şam, Humus oldu!

Dükkan, daire satın alanların yanı sıra, kiracı olanların sayısı her geçen gün arttı.  

Sözlerine sadık olan, aynı coğrafyanın insanları, oturdukları evi, işyerinin kiralarını mal sahibine gününde ödediklerinden dolayı takdir edildiler, bu davranışları şehir efsanesine bile dönüştü.

Bursa’da doğan, ilkokula bu şehirde başlayan Suriyeli gençlerin sayısı hızla arttı.

Büyüdüler, serpildiler, semirdiler!

Münferit hadiselerin aktörleri olduklarında ise işler değişti.

Homurdanmalar başladı, “öz vatanımızda parya” olduk diyenlerin sayısı artı.

Bu Suriyeliler de çok oluyor diyenler, dişlerini gıcırdattılar…

“Çarşamba’ya artık giremiyoruz” sözleri arşa yükselmeye başladı!

Daha birçok laf edenler, artistlik yapanlar, Çarşamba’daki akrabalarına, komşularına çıkıp, çıkışıp dişlerini gıcırdatarak, “siz bu Suriyelilere dairinizi, dükkanınızı neden kiraya veriyorsunuz. 500 lira etmez deponuzu, utanmadan, sıkılmadan, zorda kalmış, inleyen, çaresiz insanlara 2 bin liraya kiraya verdiniz?” demediler, diyemediler.

***

Ve geçen hafta, bir çiğ köftecisine saldıran birkaç Suriyeli, Bursa’da yıllardır ticaret yapan esnafa kepenk kapattırdılar, hayattan soğuttular!

İYİ Parti’den Bursa Milletvekili seçilen, tiyatrolu basın açıklamalarıyla Meral Akşener’e kendisini tanıtan Selçuk Türkoğlu, partili arkadaşlarıyla Çarşamba’da olayın yaşandığı işyerine giderek, yaşananlara tepki gösterdi.

Türkoğlu iktidarı eleştirdi, “Suriye politikanızın hazin sonucu” dedi.

Ve devam etti; tacize dikkat çekti. Zaten taciz çok önemli…

“Bu olay bölgede sıkça yaşanan taciz, saldırı, adam dövme, yaralama, korkutma ve yıldırma olaylarından sadece biridir” dedi.

Yıllardır Bursa’da esnaflık yapan mağdurun, şehri terk ettiğini ifade etti.

Sonra şunları söyledi, “Bu olay bir kez daha göstermiştir ki, sığınmacılar meselesi, ülkemizin bir numaralı sorunu haline gelmiştir. Konu, sessiz işgal ya da gizli işgal tanımlamalarını da çoktan aşmış, atalarımızın canıyla kanıyla elde ettiği vatanımızın neredeyse açık işgaline dönüşmüştür.

Hepimizin gözü önünde ülkemizin nüfus yapısı bilinçli bir politika ile değiştirilmektedir. Pek çok şehrimiz gibi Bursa da artık ayan beyan belli olan bu işgal politikasının kurbanı olmaktadır.  Sayıları sadece Bursa’da 300 bin mi 400 bin mi olmuş, kimselerin bilmediği sığınmacılar, giderek yerleşik düzene geçmişler ‘kalıcı vatandaş’ statüsünde yaşamaya başlamışlardır.

Buradan bir kez daha uyarıyoruz. Bu olay ne ilktir, ne de son olacaktır. Sığınmacılar için Avrupa’nın güvencesi olma uğruna adeta cennet haline getirilmek istenen ülkemiz, kendi öz vatandaşımız için adeta cehenneme çevrilmektedir.  Vatanımızın selameti için tek çözüm, bu insanların artık savaş riskinin de ortadan yavaş yavaş kalktığı, hayatın giderek normale döndüğü kendi ülkelerine, doğup büyüdükleri öz topraklarına bir şekilde döndürülmelerini sağlanmaktır. Başka da yolu yoktur.”

Şimdi…

Türkoğlu’nun açıklamasına baktığımızda, “Ey Çarşamba’da evi, işyeri olanlar size sesleniyorum! Bu olayların yaşanmasında sizlerin de payı var. Suriyeliler Bursa’ya gelmeden, küf kokan deponuzu, kümes gibi dairelerinizi kiraya veremiyordunuz. Sizlere, Suriye’den gelenler 1 yerine, 5 teklif edince, gözleriniz ışıldadı, nefsiniz kabardı, vatanı, milleti unuttunuz” demesi gerekmiyor muydu?

Selçuk Türkoğlu gibi birisinin, bu ve buna benzer sözleri, eleştirileri unutması mümkün mü?

Asla!

Su uyur, Türkoğlu uyumaz, külyutmaz ama…

Siyaset işte!

Tribünlere oynamak, bu şekilde takdir toplamak varken, ne gerek var ezber bozmaya, oraya, buraya salça olmaya, tepki çekmeye.

Umuyor ve bekliyoruz ki,  Selçuk Türkoğlu yeni dönemde istişare alanını genişletir.

Sahi yaşanan bu üzücü hadisenin ardından, derneklerinde çiğ köfte partileri tertipleyen, siyasetçileri ağırlayan Bursa Adıyamanlılar Dernek Başkanı Ramazan Alp’in, açıklama yaptığını gören, duyan var mı?