Bursa Yusuf Yüzlüler Derneği, düzenlediği etkinliklerle sosyal ve kültürel faaliyetlerini sürdürüyor. Dernek, son olarak “12 Eylül Darbesi” konulu bir söyleşiye ev sahipliği yaptı. ANDA Arama Kurtarma ekibinde yöneticilerinde katıldığı programda konuşan Dernek Başkanı Avukat Veysel Aşkın, Bursa ve ülke gündeminin milletin yaşadığı meselelerden uzaklaştırıldığını ifade etti. 12 Eylül darbesiyle birlikte idealist düşüncenin yok edildiğini söyledi. Fikirleri ve inançlarından dolayı yıllarca Mamak Askeri Cezaevi'ndeki hücrelerde yatan konuşmacılar Mustafa Yiğit ve Hasan Aras, umutla yaşamanın bir hayat felsefesi olduğunu kaydettiler.

Sokak röportajında Sedat Peker'e övgüler yağdı
Sokak röportajında Sedat Peker'e övgüler yağdı
İçeriği Görüntüle

“KENDİMİZİ 20 YAŞINDA HİSSEDİYORUZ”

Programa katılan gençlere öğütlerde bulunan, yıllarca Mamak Askeri Cezaevi'nin hücresinde yatan Mustafa Yiğit, şöyle konuştu, “Mamak askeri cezaevinin 2 metre karelik hücresinde 7-8 yıl Türkiye’yi paylaşamayanlarla birlikte kaldık, kader bizi burada buluşturdu. Umut olması için söylüyorum; bulunduğumuz mekan neresi olursa olsun, mutlaka yapacağımız bir şeyler vardır. O dönemde, o zor şartlarda birçok arkadaşımız avukat oldu, memlekete faydalı olacak alanlarda buluyorlar. Zaman zaman engellerle karşılaşıyoruz ama bu ülkeye, bu devlete, ideallerimize ve inançlarımıza olan bağlılık sebebiyle her gün yeniden doğuyoruz. Bizim jenerasyon 1980 darbesinde 20 yaşındaysa, bugün de kendimizi 20 yaşında hissediyoruz. Her ne kadar sakin durmuş olsak da, bazen maksadı aşan şeyler olduğunda refleks gösterme ihtiyacı duyuyoruz. Bizler eylemler yaparak, inancımızla yaşayan insanlarız. Dolayısıyla geleceğe umutla bakmak lazım. Umutlarınızı asla kaybetmeyin. Arkadaşlarımıza idam cezası verdiklerinde, belki de hayatlarının en mutlu gününü yaşamışlardı. Çünkü Hz. Peygamber’in bulunduğu yere gideceklerini biliyorlardı. Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun 9 ay sonra mezarı açıldığında, kabre bırakıldığı ilk günkü gibi olduğunu görmüş, duymuştuk. O ruh hali sizi öyle sarıyor, kuşatıyor. Bizler bu inançla yaşıyoruz. Birileri farklı hesaplar yapabilir, farklı şeyler düşünebilir. Sakın unutmayın, herkes neye inanıyorsa, Rabbimiz sizi onunla imtihan ediyor, onunla karşılaştırıyor. Ben yarınlara umutla bakıyorum. Buradaki genç jenerasyonun bu kadar dinamik, canlı ve samimi olması beni ayrıca mutlu etti. Bizler bir mücadelenin içinden geldik. Bu millet için, inandığımız değerler için adımlar attık. Kendimize alan açmayı asla düşünmedik. Bunun abartılması, büyütülmesi doğru değil. Allah umutlarınızı aydınlığa çıkarsın” şeklinde ifadeler kullandı.

“MİLLETİNİ SEVEN KADROLAR TARUMAR EDİLDİ”

12 Eylül cuntası tarafından idam cezasına çarptırılan, 12 sene cezaevinde yatan Hasan Aras, Türkiye’nin getirildiği duruma dikkat çekerek, “Tekrara düşmeden bizlerin bir şeyler söylemesi lazım. 12 Eylül darbesi bilinmeden bugünlere gelmek çok zor. Yaşayan insanlar şimdi, yaşadıklarını ve hatıralarını anlatmak yerine günümüzün meselelerine bakış açısı getirmesi için bir şeyler söylemesi lazım. Tabi Amerika’yı yeniden keşfedecek durumda değiliz. Ama bizim yaş kuşağımızdaki insanlar biraz eskidi. Eskiyince yeni şeyler söylemenin zamanı geldi. Çünkü aradan 45 yıl geçti, günümüzün şartlarına, günümüzün koşullarına göre konuşmak lazım. 12 Eylül denildiğinde sadece askeri yönetimin, hükümete el koyması veya askerlerin darbe yapmasının ötesinde bir takım sebep ve sonuçları vardı. Bunları da belirtmemiz gerek. O dönemin kuşağının ortak dili, bağımsız, bağlantısız bir Türkiye idealiydi; gençlerinin, kuşağının genel jargonu buydu. O gün, 12 Eylül sabahı ülkenin bağımsız olmadığını öğrenmedik, şimdi de benzer şeyleri görüyoruz. Yani içişlerinde, dış işlerinde Nato’ya veya ABD’ye bağlı olduğumuzu bildik veya bildirdiler. İçişlerimizde oynayacakları kadar alan bıraktıklarını, dış dünyada da bağımsız olduğumuza inandırılıp, bağımsız olmadığımızı gördük. Netice ve sonuç bu. Çünkü bağımsız olmuş olsaydık, Türk milletini bu kadar çok seven, milleti için fedakarlık yapmayı düşünen kadrolar bu şekilde tarumar edilmezdi. Kendimize pay çıkarmak için söylemiyorum. Öyle bir nesil, kuşak yerle bir edildi ki, hakikaten aynı şeyleri bugüne taşımaya kalktığımızda, “bağımsızız ama nereye kadar” sorusuna baktığımızda içişlerinde görüyoruz. Dışişlerinizde de hareket kabiliyetini birbirimize bırakalım.”

“DEVLETİ YÖNETMEYE ÇALIŞANLARIN FİŞİNİ ÇEKTİLER”

Hasan Aras, sözlerini şöyle dürdürdü, “İdeoloji seçmede serbesttik. Herkes ideolojileri seçebiliyordu, sol, sağ, yani solun kaç fraksiyonu varsa seçebiliyordu, milliyetçilik de serbestti. Netice itibariyle küresel dünya işin içine dahil olunca “bunların hepsini karıştır, barıştır” ile bunların hepsi bir araya getirildi. Yani seçtiklerimizi seçebildik ama yönetime talip olmak istediğimizde bizleri zindanlarda, hapishanelerde buluşturdular. Yani ideoloji seçmekte serbesttik ama yetiştirdiğin kadrolarla yönetime meşru yoldan talip olduğunda sizi gayri meşru yola itebilme ve kabiliyetleri vardı. O kadar çok sayıdaki insan fişlendi, o kadar çok sayıdaki yetişmiş insanın hayatı devre dışı bırakıldı. Devleti yönetmeye talip olduğumuzda, aslında devlet bizi yönetiyordu. Zaten yönetme isteği devlettendi. Milliyetçilerden, devletin yönettiği kadar olmaları istendi. Biz o sınırları aşma teşebbüsünde bulunduğumuzda 12 Eylül darbesi yapıldı. Derinlikli düşünmeye çalıştığımızda, devleti yönetmeye talip olan bir hareketin fişini kestiler. Yönetildiğimiz gün bir şey demediler, yönetmeye çalıştığımız gün bir birikimi devre dışı bıraktılar. İnançların, ideallerin ve yönetme ülküsünün de olanların tarih sahnesine çıkması engellendi. Yerli ve milli hareketin önü kesildi. Devletin bizi yönetmesine razı olduk ama egemenler devleti bizlerin yönetmesine razı olmadı. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun dediği gibi, “Sokakları paylaşamadıklarımızla hücreleri paylaştık.” O günlerde ideolojik ayrışma yerine, milletin bekası adına daha başka şeyler yapabilirdik. Hep dışımızdaki egemenlere yüklenmek yerine daha sağlam adımlar atabilirdik. Şimdi o günleri tahlil ederek taptaze adımlar atmamız lazım. Yeni jenerasyon yeni şeyler söylendiğinde, pratiğe dönüştüreceğine inanıyorum. Netice itibariyle, yeni söylemlerle, yeni tahliller yapmak zorundayız. Türk devlet bekasını düşünen hocalarımız güncel ve pratik şeyler geliştirmek zorunda” dedi.