Bulgaristan/ Razgrad

İki gündür Bulgaristan’ın bazı şehirlerini, ilçe ve köylerini geziyoruz.

Gördüğüm manzara ürkütücü.

Bu bereketli topraklar adeta terk edilmiş. Bulgar gençleri, hayvancılığın, tarım ve sanayinin sistemli şekilde yok edildiği ülkelerini bırakıp Avrupa’ya gidiyorlar.

Nüfusu 8 milyonun altına düşen Bulgaristan’ın 10 yıl sonrasını düşünmek bile istemiyorum.

Razgrad, Mestanlı, Kırcaali ve Kubrat gibi kentler tıpkı bizim Keles, Orhaneli, Büyükorhan, Harmancık ve köyleri gibi insansızlaşıyor. Sokaklarda, caddelerde rastladığımız orta yaşlı insanlar, kapılarının önünde oturan yaşlıları gördüğümde yüreğim sızladı.

Masalsı, güzelim evlerin bahçelerindeki meyveleri toplayacak çocuklar yok artık.

Hareketliliğin, canlılığın olduğu tek yer Sofya diyebilirim.

Yukarıda ismi geçen şehirlerde nereye baksam; ıssızlaşmış, terk edilmiş fabrikalar, evler göze çarpıyor.

Aslında Bulgaristan’da iki renk var, biri muhteşem doğa, yani yeşil, diğeri ise kahverengi tona bürünen, küflenmiş, yıkılmaya yüz tutmuş fabrikalar, okullar, devlet daireleri ve binalar.

Öyle verimli, öyle değerli topraklar var ki Bulgaristan’da, sadece tarım ve hayvancılık yapılsa, kendi kendine yeten bir ülke olması içten bile değil.

Mesela,

Varna’ya bağlı Türk Arnavutlar köyünde tarım ve hayvancılıkla uğraşan Nazmi Macar takdir edilmesi gereken girişimcilerden.

Bin küçükbaş hayvan ve 8 bin dönüm araziye sahip ender bir iş insanı olarak, Bulgaristan’da inatla üretim yapmaya devam ediyor. Hem ülke ekonomisine, hem de istihdama katkı sağlayan Nazmi Macar örnek teşkil ediyor.

Ama ne yazık ki herkesin Nazmi Bey kadar arazisi olmadığından, maliyet artışları küçük üreticileri yıldırmış.

Ellerinden tutan devlet mekanizmasını çalıştıran iktidar olmayınca da, yukarıda izah ettiğim üzücü tablo ortaya çıkıyor. 

Düşünsenize, 3 ayda bir genel seçimin olduğu kukla yöneticilerin, başbakan ve cumhurbaşkanı ile Bulgaristan,  AB tarafından bilinçli olarak çürütülüyor!

Seyahatimiz sırasında yol arkadaşım  önceki dönem AK Parti Karacabey ilçe Başkanı Murat Erol’un şu sözleri ibretlik:

“2005 yılında ilk Bulgaristan’a geldiğimde de durum şimdiki manzaradan pek farklı değildi. Anlaşılan, son 50 yıl içinde Bulgar zulmünden kaçan Türk soydaşlarımız, bu ülkenin üretiminde işçi, kalfa, usta olup, çalışarak buraları ayakta tutuyorlarmış.

Ne zaman ki, akrabalarımız, amcalarımız, yakınlarımız buralardan sürgün edilince, Bulgaristan ekonomik olarak çökmeye başlamış. Bulgarlar hala, kendi ülkelerinin kıymetini bilemiyor, batı sevdası ve algısıyla yok oluşu alkışlayarak çağırıyorlar. Maalesef Türkler gitmiş, Bulgaristan bitmiş.” 

Murat Erol’un bu değerli ifadelerinden şunu anlıyoruz ki; Bulgaristan iktidarı eğer vatandaşlarını ülkelerinde tutmak için çaba göstermezse hazin son onları bekliyor.

Şu bir gerçek ki,

Türkiye, sınır komşuları içinde çok farklı bir konuma sahip olan Bulgaristan’la her alanda ilişkilerini arttırarak sağlamlaştırmalı.

Misal, Bulgaristan’da ticari adımlar atan eski AK Parti Bursa Milletvekili Önder Matlı, önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’yle birlikte Kubrat Belediye Başkanı Alkin Nebi ile buluşmaları sırasında, iki ülke arasında önce ticaretin arttırılması, ardından da üretime geçilmesi için her türlü fedakârlığa hazır olduğunu söyledi.

Çünkü Matlı, batının Bulgaristan’ı canlı canlı mezara sokmaya çalıştığının farkında.

Dolayısıyla, fırsatlar ülkesi Bulgaristan’a Türkiye’nin tersine göç başta olmak üzere, Osmanlı’nın kuşatıcılığı ile insani adımları sıklaştırması lazım.