Milletçe dram yaratmayı sevdiğimiz aşikar...  


Duygu yoğunluğu yüksek bir eser görmeye görelim hemen ayaküstü  dramatik bir hikaye patlatıveririz ki ahali iki gözü iki çeşme ağlayamasa bile için için ağlasın...


Okudukça, dinledikçe yüreğinde bir şeyler kopuversin, uzaklara uzaklara dalı dalıversin... Dalıversin ki şunca yıllık adetimiz yerini bulsun..


Lakin yürek yakan bu baharat kokulu hikayeler içerisinde bir tutam doğruluk da barındırmalı değil mi? 


Ama nerdeee... Bilmem kaç asır önce kulaklara fısıldanan 'yalandan kim ölmüş' sözünün arkasına sığınıp nice öyküler uydurmuşuz ki bu öyküler zamanla 'gerçeklik' giysisini kuşanıp bugünlere kadar gelmiş öyle görünüyor ki yarınlara kadar da gidecek...


Tıpkı Orhan Seyfi Orhon'un aşk, hüzün, gözyaşı, hicran, ızdırap temalı ünlü şiiri 'Veda' şiirinde olduğu gibi...

Hani, o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın?

Alnına koyarken vedâ busemi,

Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?


 


Hani, ey gözlerim bu son vedâda,

Yolunu kaybeden yolcunun dağda,

Birini çağırmak için imdada

Yaktığı ateşi yakmayacaktın?


 


Gelse de en acı sözler dilime,

Uçacak sanırım birkaç kelime.

Bir alev halinde düştün elime,

Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?


dizeleriyle nice aşığın bamteline dokunan 'Veda'ya;  sözde şiir erbabı tarafından utanmadan, sıkılmadan, şairin bu güzelim şiiri kanser illeti nedeniyle daha 14 yaşında hayata gözlerini yuman kızı için yazdığı şeklinde bir öykü uydurmuşlar...


İzine ilk olarak 2012 yılında rastlanan hikayeye göre;


Kanser hastası olan kızı, ölümünden hemen önce babası Orhan Seyfi Orhon’dan ölümü nedeniyle -gidişine ağlamaması- için söz istemiş. O da söz vermiş. Ama baba kalbi, o anda verdiği sözü tutamamış ve kızı ile arasında geçen o son anları şiire dökmekten kendini alamamış. Bu dizeler de işte böyle bir acının ardından yazıya dökülmüş ve ölümsüzleşmiş.

Üstelik lütfedip aile çevresinden doğrulatma zahmeti gösterilmeden hemen bir çok kişi tarafından köşelerine taşınmış tıpkı devletin kanalı TRT2'de olduğu gibi... 


Bir Yeşilçam Hikayesi adlı  programda şiirin bestelenmiş halini okumadan önce yukarıdaki palavra hikayeyi hiçbir araştırma gereği duymadan anlattılar iyi mi?

Oysa Vehbi'nin kerrakesi'nin öyle olmadığı şairin biricik torunu Ayşe Yeşim hanım tarafından bizzat ortaya kondu tabi anlayana…


Ayşe Hanım, konuya dair açıklamasında; şairin ilk ve tek çocuğunun annesi Sevin Şeyhun hanımefendi olduğu ve 1930 doğumlu Sevin Hanım'ın hâlen devam ettirdiğini özellikle ifade etmektedir…


Bununla birlikte, şairin torunu ve Sevin Hanım'ın kızı Ayşe Yeşim'in aktardığına göre, Orhan Seyfi Orhon,Yusuf Nalkesen tarafından 1951 yılında Muhayyer Kürdî makamında bestelenen, ilk kez 1970 yılında Nesrin Sipahi tarafından seslendirilen 'Veda' şiirini, lise yıllarında kaleme almıştır ve annesi Sevin Hanım dışında da şairin başka bir çocuğu da yoktur. Ayrıca şairin asıl isminin de Orhan Seyfettin Orhon olduğunu belirtelim....


Üstelik, şairin yaşamını yitirdiği 1972 yılında 28 Ağustos 1971 Tarihli Milliyet Gazetesi'nde ve TBMM nezdinde yayınlanan özgeçmişi de Ayşe Hanım'ın açıklamalarını doğruluyor…

Orhan Seyfi Orhon’un Sevinç Şeyhun dışında başka bir kız çocuğunun olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanamadığını, bu iddianın basılı ve dijital kaynaklarda ilk izine Orhon’un 1972 yılındaki vefatının 40 yıl, ilk izine 1937 yılında rastlanmasının 75 yıl sonrasında 2012 yılında rastlandığını da vurgulumak istiyoruz…

Özet olarak, Orhan Seyfi Orhon’un kanserden ölen bir kızı olduğuna dair bir delil/bilgi yok. İddia Orhon’un vefatından çok sonra ortaya çıkmış. Bilinen tek kızı ise Orhon vefat ettiğinde hayattaydı.


Ortaya konan tüm bu delillere rağmen hâlâ Veda Busesi’nin “aşk acısı” yerine “evlat acısı” temasına sahip olduğuna inanmayı sürdürenlerin Orhan Seyfi Orhon’un kanserden ölen bir kızının olduğunu ispatla yükümlü olduklarını sözlerimize ekleyelim...