Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümetinin en önemli eski bir yetkilisi ile görüştüğümüzde ilk cümleyi Türkiye neden sessiziz diye kurduğumda verdiği cevap:

"Para ve ticaret" dedi.

Sonra başlattı anlatmaya.

Sermaye ilişkilerini, hepimizin bildiği Maocu bir siyasi aktörün etki alanını.

Uzun bir sohbet oldu. Tabii ki acı ve hüzün dolu.

İnanmak istemiyordum anlatılanlara ama en etkili ve bilgili bir Doğu Türkistan'lı soydaşımızdı karşımdaki.

Türkiye, Çin, Doğu Türkistan ve uluslararası ilişkileri çok iyi bilen, sermaye ve ticaret alanındaki gerçeklere tümüyle haiz olan, yıllardır mücadelenin içinde bulunan bir şahsiyetten dinliyordum gerçekleri.

Vahşi kapitalizm birçok değerlerimiz gibi maalesef, reflekslerimizde erezyona uğrattı.

84 yılı ve 90’lı yıllar.

Bulgaristan, Bosna, Azerbaycan, Karabağ.

Türk-İslam Coğrafyasının muhtelif bölgelerinde emperyalist bir saldırıya karşı hiçbir İşaret ve çağrı beklemeden protesto için meydanlara inerdik.

En azından dilimizle düzeltmeye çalışır, kalbimizle buğuz ederdik.

İktidar kimmiş, muhalefet hangi partiymiş hiç fark etmezdi.

Sadece Türklük ve İslam uğruna inanç ve kararlılığımizi haykırırdık.

Şimdi...

İçinde bulunduğumuz duruma istinaden.

Tek soru;

Ne oldu bize?