Kafamı yıllardır kurcalayan bir kaç soru vardı ve 10 Kasım günü o sorular tekrar aklıma gelince bu yazıda sorulara yanıt aramaya çalışacağım. İsmet İnönü nasıl biriydi sizce? Bazı kesimler, Atatürk'e bir şey diyemediklerinden, onu sert bir şekilde eleştirirken, diğer bir kesim de Atatürk kadar olmasa bile bana abartılı gelen büyük bir sevgi beslerler İsmet Paşa'ya... Atatürk'ün en çok güvendiği isimlerden biriydi kuşkusuz, ülkeyi de gençlerle birlikte önce ona emanet etmişti. Ya da Genç Türkiye Cumhuriyeti ona kaldı... Peki İsmet İnönü kendisine kalan veya verilen bu emaneti doğru ve Atatürk'ün hedeflediği şekilde koruyabildi mi, yoksa yanlışları var mıydı? Bu yanlışlarına değiniyorum. Bu yanlışlarını duymak/okumak istemeyen varsa peşinen söyleyeyim yazıyı kapatsın, gitsin hoşlarına gidecek yazılar okusun. Bu yazının içeriği birçok kişinin canını sıkabilir, demedi demeyin...

Türkiye nasıl oldu da bu duruma geldi?

Ne oldu da cumhuriyetten ve Atatürk’ten geniş bir kitle bu kadar çok nefret eder oldu?

10 Kasım 1938’den sonra ne oldu da, ülkeyi emanet alanlar yönetemedi, yönetmeyi beceremedi bu güzelim ülkeyi?

Siz merak etmiyor musunuz?

Nerede yanlış yaptı, Atatürk’ten sonra gelenler?

Neden, Atatürk’ün hedeflediği ve çizdiği yoldan değil de, tamamen çıkarcılığa ve menfaate dayalı

bir rejim ortaya çıktı?

10 Kasım günü ben bunu düşündüm…

Gerek Anıtkabir’de yaşanan Erdoğan tezahüratları, gerek rabia işaretinin yapılması, gerekse Sn Erdoğan’ın muhalefet liderinin elini sıkmaması, bana bunları düşündürttü?

Nasıl olur da ülkenin Cumhurbaşkanı, alenen, göz göre göre yalan söyleyebilir?

Gerçi Sn Erdoğan’ın ilk yalanı değil; Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Ramazan Ayı olduğuna bakmadan mitinglerde, yapmadığı havaalanları, barajları kendisinin yaptığını söylemişti gerçi ya, bu seferki yalanı gerçekten de halkını cahil bırakma, cahilliğinden yararlanma açısından çok tehlikeli bir yalandı.

En son ne dedi Erdoğan?

“Harf devrimiyle birlikte %50 olan okuma yazma oranı sıfırlandı!”

Peki Atatürk ne demiş harf devriminin yapılma gerekçesi için?

"Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek... Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz... Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek."

Bir yanda halkının aydınlanması, bilinçlenmesi için çabalayan ilk Cumhurbaşkanı Atatürk, diğer yanda

Inandığı ve mensup olduğu İslam dini tarafından bile günah olarak kabul edilen yalana baş vurarak halkının cehaletinden medet uman, cahil kalması için yalan söylemekten çekinmeyen son Cumhurbaşkanı…

Ne demişti Hitlerin Propagandacısı Joseph Goebbels, “yalan ne kadar büyük olursa ve ne kadar çok tekrar edilirse, hem inananı çok olur, hem kendi o yalana inanmaya başlar!

Müslümana yalan söylemek günahmış, yok yandaşları bu günaha ortak oluyormuş, bunların hiçbirine değinmeme gerek yok. Çünkü her şey ortada.

Benim derdim başka: Nasıl oldu da Türkiye bu duruma geldi, suçlusu kim, onu sorguluyorum.

Hemen, 10 Kasım 1938’in sonrasına gidiyorum ve şunu soruyorum:

Mustafa Kemal Atatürk öldükten sonra ülke kime kaldı?

Benim aklıma hemen tek bir isim geliyor!

İSMET İNÖNÜ…

Türkiye’nin bu güzle ülkemizin Cumhuriyet sonrası kader anları var ve bu kader anlarından belki de en önemlisi, 10 Kasım 1938’de yaşandı.

Kendine iyi bakmayan, sağlığına dikkat etmeyen, içki ve sigara illetinden sıyrılamayan Atatürk 57 yaşında, belki de en verimli, en faydalı olacağı çağda, hayata gözlerini yumdu.

Yok zehirlenmiş, yok şu olmuş bu olmuş. Geçin bunları, zehirlenme varsa bile bunu kendi kendine yaptı.

Bakmadı kendine ve dünya veda etti. Geride çok önemli bir eser bıraktı: Çağdaş ve özgür bir ülke: Türkiye Cumhuriyeti…

10 yıl daha yaşasaydı ya da beş yıl daha; ne olurdu, bilemem ama sağlıksız ve zihni bulanık birinin ne kendisine ne de başkasına faydası dokunabilir…

Peki kime ülkeyi bıraktı Atatürk?

Gençliğe…

Peki gençlik ne yaptı?

Onun emanetine ihanet etti…

Sadece bugün değil, 1938’den başlayarak

Günümüze kadar…

İlk ihanet İsmet Paşa’dan geldi…

Şimdi birileri, homurdanacak, “ayıp oluyo, haksızlık bu, yuhhhh” diyecek biliyorum ama onların vereceği tepki, bu acı gerçeği değiştirmeyecek.

Neden, hemen açıklayayım; Atatürk’ten sonra ülkeyi emanet alan İsmet İnönü, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni 2. Dünya savaşına sokmadı (belki de yaptığı tek doğru davranış buydu) ama

Yanlış politikaları nedeniyle Demokrat Parti’nin doğmasına sebebiyet verdi. Elbette bunda, dışarıdan gelen çoğulcu demokrasiye geçilmesine yönelik baskıların da etkisi yadsınamaz.

Fakat ne olursa olsun, Demokrat Parti ve Menderes-Celal Bayar döneminde ülkenin talan edilmesine kayıtsız kalmış ve belki de en önemlisi Köy Enstitüleri’nin kapanmasına ses çıkarmamıştı, ki bence ülkemizin ikinci kader anlarından biridir bu olay…

Bugün yaşadığımız birçok sorunun kaynağı da işte bu döneme dayanır. Zira, Demokrat Parti, cumhuriyet döneminin tüm kazanımlarını har vurup harman savurmakla kalmadı, hem ekonomik hem de sosyal anlamda gelecekteki krizlerin tohumlarını attı.

İyi de ne yaptı İsmet Paşa?

“sizi ben bile kurtaramam” demekle yetindi sadece, o kadar!

Başka ne yapabilirdi peki?

Mesela, çok partili sisteme geçilirken kontrolü elden bırakmayabilirdi. Bu güç ve dirayet vardı onda…

Ama o seçimleri kaybettiği için küsüp halkı cezalandırdı!

Demokrat Parti ülkeyi batırırken İsmet Paşa seyretti.

Taa ki, 1960’a kadar…

Ondan sonra olanlar ise tam bir trajedi…

Ülkenin gidişatından rahatsız olan ordu, İsmet Paşa’ya rağmen darbe yaptı ve generallere sözünü geçiremedi…

Peki Atatürk yaşamış olsaydı, Atatürk’e rağmen generaller o darbeyi yapabilir miydi?

Atatürk kontrolsüzce çok partili sisteme geçilmesine göz yumar mıydı?

İsmet Paşa neden göz yumdu?

Eğer İsmet Paşa çoğulcu demokrasiye geçişi kontrollü, yani yavaş yavaş, adım adım, kademe kademe yapsaydı ne Adnan Menderes arsızca davranabilirdi, ne de dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Menderes’in yanlışlarını destekleyebilirdi… Ve sonunda o asılma trajedileri de yaşanmazdı.

İşte bu yüzdendir ki, İsmet İnönü başta olmak üzere sonradan gelenler Atatürk’ün emanetine ihanet etti!

Bu ihanet çizelgesinde ordunun ve askerlerin günahı tartışılamaz. Özellikle de 1980 darbesi ve sonrasında olanlar, zaman zaman kabuk bağlayan yaraların iltihaplanmasına sebep oldu.

O yara tedavi edilemediği için bugün kangrene dönüşmüş durumda…

Kangren olan uzuv kesilip atılır da…

Kangren eğer vücudu ve özellikle baş kısmını sardıysa….

 Yazının video versiyonunu izlemek için tıklayınız

: