İnsan, mükemmel bir yaratılışı üzerinde taşıyan bir varlık... Yaratıcısı Allah Teâlâ olan harika bir makine... Allah (c.c.) yarattığı insanı, imtihan için dünya adı verilen ve hepimizin yaşadığı bu mekâna göndermiş. Onun için insan başıboş değil...
İnsan, temiz ve güzel yaratılışını bozmasın diye ilâhi kitaplar gönderilmiş. Aynı zamanda, o kitapları tebliğ edip talim ettirecek Peygamberler... Allah Teâlâ, dört sınıf insanı, insanlığa rehber ve örnek olarak gösteriyor.
Günde en az 40 kere okuduğumuz Fatiha Suresi’nde şöyle buyrulur: “(Ey Allah’ım!) Bizi, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan en doğru yola ilet.” (Fatiha Sûresi, Ayet: 6-7.)
Bir başka ayette, “Allah’ın nimet verdikleri” konusunda şu dört sınıf insandan söz edilir:
“Kim Allah’a ve O’nun Rasûlü’ne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddîkler (dosdoğru olanlar), şehitler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa Sûresi, Ayet: 69.)
Allah Teâlâ’nın insanlar için örnek ve öncü olarak seçtiği bu dört grup insan şunlardır:
1. Peygamberler,
2. Sıddîkler,
3. Şehitler,
4. Salihler.
Biz, bu yazımızda 3. sıradaki şehitler üzerinde duracağız:
Şehitlik öylesine yüce bir makamdır ki, Allah’ın insanların en temizleri arasından seçerek görevlendirdiği peygamberler bile onların derecelerine hayrandır. Allah Rasûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Keşke şehit olsam, yine dirilsem, yine şehit olsam, tekrar dirilsem ve tekrar şehit olsam.”
İnsanın en kıymetli varlığı canıdır. En kıymetli varlığını Allah yolunda sebil eden insana Allah-ü Teâlâ’nın ikramı çok geniştir. Allah yolunda şehit olanlar hakiki ve ebedî bir hayatı elde ediyorlar. Allah’ın sonsuz nimetlerine kavuşuyor ve rızıklandırılıyorlar. Onlar cennet nimetlerini hak etmiş şerefli insanlardır. Dünyanın aldatıcı zenginliklerine itibar etmemiş ve ebedî hayatta sonsuz nimetlere ulaşmışlardır. Cennete giren hiç kimse, tekrar dünyaya dönmek istemez, şehitler müstesna. Allah Rasûlü (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurur:
“Hiç kimse, cennete girdikten sonra, bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek arzu etmez. Yalnız şehitler, gördükleri hürmet ve ikramdan dolayı dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buharî ve Müslim)
Şehitler, Allah katında büyük sevaba ve ahirette Allah’ın büyük lütfüne ulaşan insanlardır. Onlar, dünyanın her türlü çirkinlik ve kirlerinden arınmış ve tertemiz olarak Rablerine kavuşmuşlardır. Bu yüzden, şehitler, yıkanıp kefenlenmezler. Onların kefenleri, şehitlik elbiseleridir. Şehit olurken üzerlerinde bulunan kanlı elbiseleriyle Allah’ın huzuruna çıkacak ve o elbiseler dünyadaki fedakârlıklarına şahitlik edeceklerdir. Şehitler yıkanmazlar, çünkü temizdirler. İstiklâl Marşımızın Şâiri merhum Mehmed Âkif’imiz ne güzel ifade eder:
“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
Evet, onlar kara toprağın altında kefensiz yatan kahramanlardır. Bu yüzden, vatan toprağı rastgele bir toprak değil, şehitlerin kanlarıyla kutsallık kazanmış topraklardır.
Şehitler, kutsal değerler uğruna can feda etmişlerdir. Allah yolunu yüce tutmak için canını adamış olan şehitler, fedakârlığın zirve noktasına ulaşmışlardır. Bir mukaddes dâvâ uğrunda dünyasını harcamış, evlâd-ü ayalini terk etmişlerdir. Çünkü şehitlerin, dünya nimetlerinin çok daha üstünde yüce bir dâvâ ve idealleri vardır. O ideale ulaşarak en yüksek nimete ermişlerdir.
Şehitleri, insanların örneği ve öncüsü yapan işte bu büyük fedakârlıklarıdır. İnsan için ebedî karar yeri olan ahireti kazanmak ve cennete girmekten daha büyük ne olabilir? Şehitler, cennet vaad edilen, ihsan ve iltifata erişen seçkin insanlardır. Onlar, ölümsüzlük sırrını çözdüler ve ebedî olan ahireti kazandılar.
Biz, şehitler için, ne söylesek yetersiz kalır. Çünkü Allah’ın en sevgili kulu olan Peygamberimiz (s.a.s.) şehitlere hayran olmuş ve kucak açarak onları beklemektedir. Biz, şehitler için buna ilave olarak ne söyleyebiliriz ki...
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber (mezar);
Sana âğûşunu (kucağını) açmış duruyor Peygamber (s.a.s.)!”
(Mehmed Âkif Ersoy)