Neyse ki, öğrenilmiş olan her şey, yeni bir öğretiyle dönüştürülebilir.

Geleneksel olarak, “Kötü talih” kavramı, kişinin kontrolü dışındaki olaylar zincirine atfedilir. Ancak bir çok kaynak, talihsizliklerin çoğunun bireyin kendi düşünce ve davranış kalıplarından kaynaklandığını öne sürmektedir.

Kötü talihin bir kader olmadığını, öğrenilmiş bir talihsizlik olduğunu kabul etmek, bireyin yaşamını dönüştürme gücüne sahiptir. Kendi düşünce ve davranışlarını değiştirerek, herkes kendi talihini yeniden şekillendirebilir.

Ekonomik olarak gerçekten çok zor günlerden geçiyoruz. Herkes yoksulluktan bahsederken ben yoksul zihniyete dikkat çekmek istiyorum. Haklı olarak en büyük kaygısı karnını doyurmak olan insanlarımızın, yaşamda neyi hak ettiklerini düşünemeyecek kadar kapana kıstırıldıklarını.

İstisnasız her bir kişi, sadece hayatta kalmayı değil, yaşamayı hak ediyor. Peki, bu hak edişlerini cömertçe hibe etmeleri nedendir?

Nasıl usul usul ellerinden alınır hayatları?

Nerede başlar bu kabul edilmiş yoksulluk? Hak ettiklerine inansalar, çözüm arayışına geçip farklı yollar denerler miydi acaba? Peki bütün bunları düşünmelerinin önüne örülen kaybetme korkusundan özgürleşme ihtimalleri, kimlerin en büyük korkusudur?

Mevcut şartlarda yoksulluğu iliklerine kadar yaşayan kesim, aslında öncesinde de yoksuldu.

Yaşamayı karın tokluğu sandıkları için, karınlarının doyduğuna şükrediyorlardı, şimdi ise karınlarını doyurmakta da zorlanıyorlar. Şayet bu zihniyeti dönüştüremedikleri sürece ülke uzaya da gitse yine yoksul kalacaklar.

Biraz kafamızı çevirip, öğretilerimize baktığımızda, ailede ve okullarımızdaki edinimlerimiz temelin harcıdır. Hak arayışının saygısızlık görüldüğü, despotça susturulan, susmayanların toplum içinde rencide edildiği ve hatta şiddete maruz kaldığı yıllar.

Sorun çıkmaması için susturulan, kendisi hariç herkesin duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını önemsemesi öğretilen çocuklar.

El alem ne der nesli…

Payına düşene razı olmaya alıştırılan. Hak ettiği payın ne olduğundan habersiz…

Sgk , yol, yemek ve ölmeyecek kadar alacakları maaşa hibe edilmiş hayatlar. Elindekini kaybetme korkusunun esir aldığı insanlar.

Şükür elbette ki çok önemli. Elindekine şükretmek. Lakin daha iyisini istemeye, en önemlisi daha iyisini hak ettiğine inanmak ve mücadele etmeye engel değil.

Evet, böyle öğretildik böyle öğrendik tamam. O zamanlar böyleydi bilinenler o kadardı.

Ama artık şifreler çözülmeye başlandı. Zaten var olan ve zaten öğrenme hakkımız olan bilgiler parayla satılır durumda.

Paranın bilinci, yönetimi, pasif gelir yöntemleri vs. Yani yine parası olanlar ulaşabiliyor. Peki kitlesel değişimler için, ne tür sosyal projeler geliştirilebilir ki, kabullenilmiş yoksulluktan çıkıp, açlıkla yetinmek yerine, isterse başarabileceğine inanan, düşünen ve şartların değişmesi için çaba gösteren eyleme geçen bireylerin çoğaldığı bir Türkiye olabilelim. Kurtarıcı beklemeyen…

Unutmayalım ki, birey toplumun en temel yapı taşıdır. Ve birey güçlenirse, toplum güçlenir. Bunun için her aileden bir kişi diyorum umuda yelken açsın yeter…