İbret almak, görmek isteyeneler için acayip örnekler var,  fani dünyada.

Hele, sosyal medya hesaplarından siyasi mesajlar vermeyi akıl edip,  maaş alıp namaz kıldırdıkları caminin, mescidin cemaatiyle, mahalle sakinleriyle zerre kadar diyalog kurmanın didinişinde, dertlenmesinde olmayan, sayıları gittikçe artan muhteremlere anlatılacak çok şey var.

Onca mutsuzluk, homurtu, kahır ve sığıntı içinde öğrenecek, ibret alınacak acayiplikler var.

Beni alkışlamasa da, yalanlamayacağını bildiğim, düşündüğüm AK Parti’nin Bursa Milletvekili Refik Özen de çok iyi bilir ki, Balkan Coğrafyası asla boşa çıkarılmaması, boş bırakılmaması gereken bir bölge.

Balkanların hangi kentine, kasabasına gitseniz yüzleri gülen, insanlara hizmet etmek için çırpınan Vatikan görevlisi papazlarla, rahibelerle karşılaşırsınız.

Bu hizmet öyle baş döndürücü ve şaşırtıcıdır ki, uzun yıllar hasret kaldığınız samimiyete, muhabbete şahit olursunuz.

Buralarda kimi zaman; hastanede, postanede, düğünde, sokakta rastlar, attıkları insani adımları görürsünüz.

***

Örneğin başımdan geçen bir anımı sizlere anlatayım.

Kosova’da bir kilisenin önündeki yolu çalı süpürgesiyle süpüren, çevre temizliği yapan adama, selam verip tuvaleti sorduğumda, ibadethanenin içindeki helayı kullanabileceğimi söylemişti.

İşim bitip, kilisenin o doğallığı, bakımı muhteşem bahçesinden dışarıya çıkarken bana yardımcı olan vatandaşa teşekkür etmiştim.

O şahsın bana, “eğer vaktinizi almazsam size kahve ikram edebilir miyim?” teklifinde bulunmuştu.

Böyle bir nazikliğe evet cevabını vermiştim.

40 yıl önce Bursa’nın kıraathanelerinde bulunan tahta masa ve sandalyeleri kilisenin bahçe duvarında görünce şaşkınlığımı gizleyememiş, kilise yönetiminin eskiyi yaşatmanın, korumanın derdinde olduğunu anlamıştım.

Kahveler gelesiye kadar, kendisinin kim olduğunu öğrendiğimde şok olduğum kişi bana, “siz buralarda misafirsiniz, hatta siz Bursa’da gelmiş olabilirsiniz” dediğinde hiç şaşırmamıştım.

Çünkü Kosova’nın Prizren şehrinde yaşayanların çoğunun akrabaları Bursa’da ikamet ettiğini biliyordum.

Neyse, kahveler geldi, yudumlarken ben de kendisine siz ne işle meşgulsünüz diye sorunca, “ben kilisenin papazıyım” cevabını aldığımda şok olmuştum.

İşte böyle.

 Onlarca yaşanmışlıkların içinden sadece birini sizlerle paylaştım.

Bursa’ya geldiği günden bugüne kadar, gayretli çalışmalar yaptığını duyduğum, bildiğim Müftümüz Yavuz Selim Karabayır’ın daha fazla didinmesi, dertlenmesi veya aklından geçirip uygulamadığı projelerini ortaya koyması lazım.  

Neden mi?

İzinli olduğu zaman camiye namaz kılmaya gelmeyen, görev yaptığı ibadethanenin etrafındaki mahalle sakinleriyle, esnafla samimi diyaloglar kuramayan arkadaşlarınızı silkelemeniz gerektiğini düşünüyorum.

Çocuğunu istikbalini düşünen, memur, amir yapma derdine düşen bazı din görevlilerinin, sızlananların, üşüyenlerin, kıvrananların feryadını duyamadıklarını biliyorum!

Soruyorum Hocam, kaç tane personeliniz, mahallenin gençleriyle çevre temizliği yapmış, fidan dikmiştir?

Veya tabelası gözükmediği için ağaçların etrafına tuz ruhu, çamaşır suyu döken bazı vurdumduymaz esnafın başlarını önlerine eğecek adımlar atmışlardır?

Küsleri barıştırmış, gönüllere şu serpmişlerdir?

Son 5 ayda, maaşlı namaz kıldırma memurlarınızın kaçı, ibadethanenin önünü süpürmüş, herkesi hayretler içinde bırakmıştır?

Şöyle baktığımızda, ezandan önce, sabah, öğleni geçtik, ikindi ve yatsı vaktinde mihraptan cemaate seslenerek, sosyal mesajlar vermiştir?

Kıymetli Hocam, Muradiye Cami’nde görevliniz imam hatip Lütfü Taşçı’yı şöyle bir araştırın, ya siyasetçilerle poz verirken, ya bir açılışta dua yaparken göreceksiniz. Veya gazeteleri ziyaret ettiğini anlayacaksınız. Sorun bakalım kendisine, Muradiye’nin keskin, dar sokaklarında ikamet edenlerin kaçını tanıyor, hangisini şaşırtan bir icraata imza atmış?

Hastanelerde ellerini Yaratıcıya açmış, gözleri yaşlı hasta yakınlarını personellerinizden kaçı ne zaman ziyaret etmiştir, bilginiz var mı?

Kiliseden bağımsız, çalı süpürgesiyle belediyenin yolunu süpüren papaz, kimseye gösteriş yapmadan, kibre bulaşmadan, hizmette kusur işlemiyor.

Rahibeler, hastaneleri gezip, hastaları ziyaret edip, maddi ve manevi destek olurlarken, kusura bakmayın ama hocam, Diyanetin maaşlı namaz kıldırma memurlarının bir kısmı, galericiliğe soyunmuş, otomobil satmanın derdinde!

Memleket ve insan sevdalısı olduğunu, topluma mesaj vererek haykıran müezzin kayyum ve imam hatiplerinizi, Büyükorhan’ın, Keles’in, Orhaneli'nin en ücra köyüne göndermek istediğinizde, uykuları kaçıyor. Rahatları bozulmasın diye önceden diyalog kurup, algı oluşturdukları bürokratları, siyasetçileri devreye sokuyorlar!

Yavuz Selim Karabayır Hocam, Bursa’mızda tarihe geçecek adımlar atabilir, farkındalık oluşturabilirsiniz.

Her hafta farklı bir camide tebdili kıyafetle yatsı, akşam namazına misafir olabilir, acayip manzaralarla karşılaşabilirsiniz.

Bizlere, Hz. Peygamber’den, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer,  Hz. Osman ve Hz. Ali’den örnek verenlerin, örnek olacak, mahalleliyle kucaklaşacak, ticarethane sahiplerini ziyaret edecek, hemşeri dernek yöneticilerinin ezberini bozacak, tarımla, hayvancılıkla kalkınmanın şuuruna varacak, şehri betonlaştırmanın kocaman bir utanç olduğuna dikkat çekecek, kentin cadde kenarlarına da, sokaklarına da,  meyve fidanı dikilebileceği pratiğine erişebilmeliler.

Kısacası örnek davranışlar sergileyerek çevrelerine ışık saçmasını öğrenmeliler.

Çünkü yüzyıllardır bu topraklarda görevlerini layıkıyla yapanlar sayesinde insanlarımız barış ve kardeşlik içinde yaşadı.

Ya şimdi, vatandaşlarımızın ruh dünyası ne durumda?

Ne hikmetse eski "yüzyılı mumla" arıyor,  yeni olan "yüzyıl" da ise, cami şadırvanlarının musluklarının çalındığına şahit oluyor, tutuşuyor, yok oluyoruz!