Nah girersin!

‘Mutsuzlukla, mutluluğun tarifi çok zor’ diyor şair.

Şu günlerde dağların dilinden anlayan veya o dağların titrediğini hissedecek kalplere inanılmaz ihtiyaç var.

Her semtten, her mahalleden sessiz çığlıklar yükseliyor.

Görerek ve duyarak kararlı adımlar atmak gerekiyor.

Devletin birçok kurumu liyakatsiz kişilerin işgalinde.

Düşünsenize, bir yardım derneğini, Kızılay’ın Bursa’daki bir şube başkanı arıyor ve erzak var mı diye soruyor, yazık!

Diğer yandan, içinde makarna, bulgurun olduğu erzak paketini ihtiyaç sahiplerine verince böbürlenen zavallılar…

Çünkü erzak paketi 80 TL, bilemediniz 150!

***

Bir süredir, her Allah’ın günü acı ve kederli insanlarla karşılaşıyorum.

İnanın hepsinin hüznü gözlerinin içinde saklı!

Birikmiş elektrik, doğalgaz, su faturaları, iş ve ev kiraları.

Kimisi yutkunarak derdini söylüyor, kimisi utancından konuşamıyor bile!

Vallahi, zeytinin rengini unutan haneler gördüm.

Penceresinin camını naylonla kapatanları da!

Bu şehrin zenginleri, özellikle muhalefet partileri için büyük bir fırsat söz konusu.

Akşam evinde, böyle günlerde, gecelerde fındık, fıstık yerken belgesel seyredenlere, Kemal Sunal filmleri izleyenler de kıpırdayabilirler.

Neyin fırsatı bu?

Mutsuzların kırılan kalplerini onarma, mutluluğa ortak olma fırsatı.

Yani “onca zenginlik ve imkân varken” kenara itilenleri görüp, gözetme.

“Eşitsizlik kaderi”ne karşı, eşit olabilmenin fırsatı, mutluluğu.

İnsanlık müzesine adını yazdırma olanağı...

Gül ‘tenler’ de açılan yaraları, tamir etmenin tam zamanı.

Her semtte yoksullar artarken, ölü taklidi yapmanın alemi yok. Sadece makarna, bulgur, pirincin… içinde olduğu kuru erzak paketi hazırlayıp verince, Allah seni affedecek, cennetine koyacak sanıyorsun!

Borcunu öde, mazlumu gör; ayakkabı tamircisi dükkânına malzeme alamıyor, 15 gündür birçok esnaf ekmek teknesini açamıyor veya siftah yapamıyor.

Mutlu olmak istiyorsak vermek, gözyaşı dökenleri görmek zorundayız. Bakın  o zaman bir nehir olup taşacağız, Kamil!

***

Bu yazıyı yazarken isminin soyadı bende saklı, bir vekilin danışmanı Mustafa kardeşimle kapımızın önünde selamlaştık. Elinde bir liste vardı; gecenin bir yarısı, kuş gibi kanatlanmış kiminin kirasını, kiminin elektrik faturasını ödemek için kapı kapı geziyordu.

Uzun uzun konuşamadım, boğazım düğüm, düğüm oldu. Sarıldım, kucakladım. İnanılmaz duygu seli içindeyim. En son Kosova’nın yiğit evladı ‘Büyük Komutan Adem Yaşari’nin mezarı başında ağlamıştım.

Siz de en yakınınızdan, çevrenizden araştırın; ev kirasını, elektriği, doğalgazı, su faturasını ödeyemeyenleri bulun, kahvaltılıklarını alın…; yapılacak tek şey durumdan vazife çıkarmak.

Sonra çocuk olun, sokaklarda oynuyormuş gibi davranın, mutluluğun resmini yapın.

Çünkü verdikçe mutlu olursunuz, verdikçe dikili ağacınız olur. Mutluluk köprüleri inşa etmenin, yoksulluğu sona erdirmek için çırpınmanın, öğretilmiş çaresizleri silkelemenin, yoldaşlar kazanmanın, komşularınızla kucaklaşmanın tam zamanı; haydi Abidin, haydi!

Biliyor musunuz, kucaklaşınca ‘türkünün’ keyfi çıkar.

Son olarak Bursa Valisi Yakup Canbolat’tan bir ricam olacak.

Mesafeyi koruyarak, bu şehrin sokakların da gezseniz, devletin kurumlarını tebdili kıyafetle ziyaret etseniz, pek makbule geçecek.