"Bugün hayatımıza durmadan yeni kelimeler, ifade şekilleri giriyor ve yerleşiyor. Yeni düşünce boyutları zihnimizde yer ediyor. Hava kirliliği ve çevre kirliliği bu kelimelerden ve ifadelerdendir. Ancak en az bu kirlilikler kadar dikkatimizi çekmesi, dile getirilmesi gereken başka kirlilikler de var. Bilgi kirliliği, duygu kirliliği, kazanç kirliliği, ifade kirliliği, nesep kirliliği..."

Bizi akıntılarıyla sürükleyen, çılgınca koşmaya mecbur bırakan bir hayat seli içinde yaşıyoruz. Zaman zaman durmak, akıntıdan kurtulmak, bir limana sığınmak, nefes almak ve yaşadığımız hayata ibret gözüyle bakmak, değerlendirmek, kararlar almak, planlar yapmak, hedefini ve rotasını bilen insanlar olarak Ummanlara açılmak zorundayız. Kendimiz için, ailemiz için, işimiz için, mümin gönüllerle el ele vererek ülkemiz için, İslâm âlemi için bu kararlılığı ve basireti göstermek zorundayız.

İnsanların ferdîleştirilmeye çalışıldığı, aile bütünlüğünün sarsıldığı günleri yaşadığımız bir gerçek... Aileyi bir arada tutan temel direklerin yıkılmaya, yok edilmeye çalışıldığı, insanı insan yapan değerlerle oynandığı da bir gerçektir. Meçhul derinliklerden, zifiri karanlılardan, sisli dünyalardan gelen akıl almaz saldırılar görüyoruz. Bu saldırıların, gayretlerin ciddî bir organize içinde olduklarını da hissedebiliyoruz.

Hayat akışının kıvrılarak ilerleyen dar sokaklarından kopup daha geniş alanlara çıkıldığında, akıntıdan kurtulup geliş ve gidiş istikametlerine bakıldığında, biraz yükseğe çıkıp daha geniş çerçeveden akış şekline göz atıldığında bu akış yönünün ve şeklinin hiç de hayra, insanlığın saadet ve selâmetine, huzur ve sükûna doğru olmadığı görülüyor.

Bugün yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için hazırlanan plan ve projelere bakınız. Nasıl bir insan ve nasıl bir insanlık, nasıl bir dünya arzu ediliyor? Bunun için istenenleri maddedeler halinde sıralayınız. Önünüze hiç güzel şeyler çıkmayacaktır. Süslü kelimelerin arkasına saklanan çirkinlikleri hissedeceksiniz. Bütünüyle gizlenenler ise daha da çirkindir.

Gerçekleri görmek için akan seller içinde damla olmaktan zaman zaman sıyrılınız, bulut olup yükseğe tırmanınız. Ufkunuz genişleyecek, ancak derdiniz çoğalacaktır. Ulvî derdi olanlara ve el ele verenlere ihtiyaç vardır. Çünkü görüp anlamak kadar, akıntıların tesirinden kurtulmak, uyuşukluktan silkinip ayılmak, mücadele etme, Hakk'a yönelme azim ve kararlılığını taşımak ve bunun için harekete geçmek değer taşır. Aile ve aile bağları da ne yazık ki meçhul derinliklerden gelen saldırıların hedeflerindendir. Aile bağlarının gevşemesinin ve ailenin yok olmasının nelere sebep olacağı üzerinde birkaç dakikalık tefekkür önünüzde sizi ürpertecek ufuklar açacaktır. Farklı yönlerde dönen girdaplar içinde bocaladığımız şu günlerde Zikr-i Hakîm'de yer alan şu Ayet-i Kerîmeye ve onun mânâ enginliğine, irşad ettiği güzelliğe dikkat ediniz:  "Kaynaşmanız, huzur duymanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet geliştirmesi Onun varlığı ve yüceliğinin delillerindendir. Doğrusu bunda düşünen, tefekkür eden bir topluluk için gerçekten ibret vardır."  [Rum, 30/ 21]

İNSAN BİRBİRİNİ TAMAMLAR

Ayrı cinsten eşler. Kurulan yuvalarda oluşan karşılıklı sevgi, şefkat ve merhamet. Bunlar üzerinde tefekkür...  Evet, insan birbirini tamamlamak ve beşeriyetin devamını sağlamak için iki cins olarak yaratılmıştır: Erkek ve kadın. Bir erkek ve bir kadın önceden birbirlerine yabancı olsalar bile meşru bir nikâhla yeni bir yuva kurduklarında birbirlerine en yakın iki insan haline gelirler. Hayat basamaklarının geri kalanlarını beraber çıkmaya başlarlar. Acıda tatlıda, varlıkta ve yoklukta, hayatın iniş ve çıkışlarında beraber olmaya azmederler. Çok defa beraber ağlayıp beraber gülerler. Birbirlerinin saadet vesilesi, tesellisi olur, kimseye açamadıkları sırlarını birbirlerine açar, arada hiçbir perde olmadan dertleşir, kararlar alır, aldıkları kararları hayata geçirmek veya yaşadıkları sıkıntıları atlatmak için dayanışır; ileriye yönelik hayaller kurarlar. Hayallerini, ümitlerini gerçekleştirmek için gayret eder, gerekirse nice sıkıntılara, zorluklara katlanırlar. Her birine ayrı yaşama imkânı verilen bu iki varlık, bir yuvada bütünleşir, birbirlerinde huzur ve sükûn bulur. Aralarında sevgi ve rahmet oluşur. Hayat akışları daha da mânâ kazanır, olgunluk ve sorumluluk duyguları artar... Onların sayesinde ailelerinin diğer fertleri tanışıp, kaynaşır. Önlerinde yeni ufuklar açılır; yeni hısım ve dost halkaları meydana gelir ve bu halkalar giderek genişler, yayılır...  Bu halkalar güzel ve sağlam olmalıdır. Onların sağlamlığına ve güzelliğine ihtiyacımız var... Bütün insanlığın ihtiyacı var...  Bu konuda tefekkür, gözler önüne yeni ibret levhaları serecektir.  Ancak biz bu noktada duruyor ve bir noktaya daha yeniden dikkat çekiyoruz. İnsanı birbirini tamamlayan iki cins halinde yaratan Allah,  eşler arasında karşılıklı sevgi ve merhamet oluşmasına dikkat çekerken bizleri irşad ve ikaz ediyor. Bir nevî bizlere; "Aile yuvanızı karşılıklı sevgi, merhamet ve şefkat temelleri üzerine kurun, bu duyguları yuvanız içinde filizlendirin, meveddet ve rahmeti yuvanızdan eksik etmeyin. Eşleriniz, dolayısıyla yuvanız huzur ve sükûn kaynağınız, dış dünyada fırtınalar estiğinde sığınacak, huzur ve sükûn bulacak limanınız olsun." buyuruyor.

SEVGİ VE RAHMET, KARŞILIKLI HUKUKUN KORUNMA KAYNAĞIDIR

Yuvada bulunamayan huzurun başka yerlerde aranması şaşkınlıktır, bu tür arayışların çoğunun sonu da perişanlıktır...

Hayatın inişleri ve çıkışları, acı ve tatlıları, sevinçleri, kederleri, öfkeleri, hüzünleri, varlık anları, yokluk anları vardır. Hayatın seyri içinde işlenen hatalar da vardır. Doğru yapıldığı zannedilip de sonradan ciddî bir hata olduğu anlaşılanlar da vardır. Bir yuva içinde bütün bunlar yaşanabilir, her bir yuva bu merhalelerden geçebilir. Yaşanan bütün fırtınalardan, depremlerden, girilen bütün girdaplardan yuvayı kurtaracak olan temelinin meveddet ve rahmet üzerine sağlam bir şekilde kurulu olmasıdır.  Gönül inceliği, zarafeti gerçek bir nimettir; kaybı da büyük bir kayıptır. Allah Rasûlü(sav) bunu şöyle vurgular: "Kim, incelik, edep ve terbiyeden mahrum edilmişse, o kişi bütün hayırdan mahrum edilmiştir." [Sahih-i Müslim, Birr ve Sıla (4/ 2003), Sünen-i Ebu Davud, Edeb (5/157)]

Eşlerden her biri, kendi üzerine düşeni yerine getirmeye gayret ettiği gibi, yaşanılan dünyanın her zaman güllük gülistanlık olmadığını, rüzgârın her zaman istenilen taraftan esmediğini bilmeli, sıkıntılı, acılı, gergin anların, varlık ve yokluk zamanlarının olduğunu fark etmeli, zaman zaman kendini eşinin yerine koyarak yaşanılanları onun açısından da değerlendirmelidir.

Gergin ve sıkıntılı anlarında eşinin üstüne gitmemeli, rahatlatıcı tavır ve sözler sergilemeli, toplanan bulutları, şimşekleri yavaş yavaş dağıtmasını bilmelidir.

Ortalık rahatlayınca, gerginliğin sebebi sorulmalı, öğrenilince de ortadan kaldırılması veya sabır ve tahammülle karşılanması konusunda yardımlaşmak gerekir. Sevgi ve rahmet, karşılıklı hukukun korunma kaynağıdır. İşlenecek hataları af edici olabilmek gönülde güzel duygular canlandırır. Af edene olgunluk verir, af edilene sevgi ve hürmet aşılar. Yuvanın devamı ve saadeti için bunlar gerçekten lüzumludur.

Sevgi ve rahmet, karşılıklı fedakârlıkların, kalp kazanıcı, gönül alıcı davranışların da kaynağıdır. Yuvalar bunlarla çiçek açar, bunlarla gelecek günlere güvenle bakar, bunlarla ümitlerine ümit ekler. Hayat ırmağının şırıltıları böyle olunca daha güzel, çiçekler arasından ummana yol alışı daha şirindir... Fırsat buldukça bu sayfada, satırlar içinde sizlerle bunları paylaşacağız. Müminlerin birbirine hakkı, sabrı ve sebatı tavsiyeye ihtiyacı vardır. Hakka teslim olan gönüller tavsiyeleşmekten, hatırlatışlardan, istişarelerden haz duymalı, ibret almalı, her bilgide, her tecrübede olgunlaşma şuuru hissetmelidir.