Sonunda teyzeyle baş başa kaldık. Etrafıma şöyle bir alıcı gözüyle bakınca oldukça temiz ve biraz da diğer kaldığımız yerden daha büyük bir odada olduğumuzu gördüm. Hemen banyoya baktım eh fena değildi. Ne kadar kalacağımı bilmediğim bu yerde eşyaları dolaba yerleştirmiştim. Odaya bir kaç kere hemşire girip çıkmış teyzenin tedavisine başlamıştı.

Bir kaç gün odamıza yeni hasta gelmedi. Valla kafam öyle sakin oldu ki. Sanki tatile gelmiş gibiydim. Gerçi yemeklerin çoğunu hastane önünde bulunan yeşilliklerin yanında kedi ve köpeklere veriyordum ama olsun. Onlarda sebeplensin. Bir de hadi yemekten geçtim ben ekmeği fazla tüketen biri olduğum için problem yaşıyordum. Yaa arkadaş! Benim gibi neredeyse ekmek arası ekmek yiyecek olan bir kadına küçücük hani şu yuvarlak ekmekler var ya avcumun içi kadar. Her öğün onlardan bir tane veriyorlar. Diyorum bu yetmez . Yemek dağıtıcı "Veremeyiz herkese bir tane diyor. Hayatımda ilk kez küçücük bir ekmeği minik minik bölerek orda yedim. Dışardan alacam market uzak. Belki yarım saatten fazla sürer gidip gelmem. Hasta bırakılıp gidilir mi? Ya o anda yakınları gelse. Demezler mi?

Neyse iş sorumluluk ister. Ama hallettim. Sağ olsunlar her aradıklarında ve geldiklerinde bir ihtiyacın var mı? diye soran hasta yakını bu işi halletti.

Odaya yeni bir hasta gelince moralim bozulmadı değil hani. Bu halim kısa sürdü çünkü hastanın refakatçısı gencecik ve çok sempatik kafa dengi bir kızdı. Dört aydır hastanenin başka bir bölümünde tedavi görürken bu bölüme aktarılmışlar. Yani Palyetif. Bir nevi son durak. Diğer adı da açık yoğun bakım. Oradan buradan tanışma faslından sonra genç kızın baktığı insanın kayınvalidesi olduğunu öğrendim.

Oldukça şaşırmıştım. Benden başka kimsesi yok napim diyordu. İçimden "Ne vicdanlı, merhametli insanlar var" dedim kendi kendime.

Kayınvalidesine geçmiş olsun diledim. Hasta kadın benimle yaşıttı. Yüzü simsiyahtı. Kolları, ellerinin üstü, göğsü yine aynısıydı. Ağzının içi sigara paketlerinin üzerindeki resimlerin tıpkısıydı. Nasıl ki onların ağız içlerinde damak dipleri siyah yara olmuşsa bu kadının ki de öyleydi. Yemek yiyemiyor sürekli yüksek sesle inliyordu.

Boş vaktim vardı. Diğer hastaneden geldiğimizden beri banyo yapamamıştım. İşte tam sırası diyerek neşeyle banyoya girip kapıyı kilitledim. Kocaman bir banyo ve sıcacık su. Suyun sıcaklığını kendime göre ayarlayıp saç diplerimi kaç günün acısını çıkarır gibi tırnaklarımla adeta kazımaya başladım. Bir yandan tepemden akan köpükler bir yandan rahat yıkanabilmenin keyfi harikaydı doğrusu. Saç yıkama işim bitmişti. Sabunluğa eğilince bir de ne göreyim. Allah Allah bu nasıl olur. Koca banyo neredeyse ayaklarımın üzerine değecek kadar suyla dolmuş. Hemen yaklaşık yarım metre civarında olduğunu tahmin ettiğim metali olduğu yerden çıkardım. Sular anında yavaş yavaş çekilmeye başladı. "Tamam, oldu işte, az sonra bütün sular akar gider " diyerek liflenmeye başladım. Ama değişen bir şey yoktu.

Acele kurulanıp eşofmanımın ıslanmasını engellemek için paçalarını önceden kıvırmayı akıl ettiğim için ayağımda ki terlikler suların içinde şılap şılap yaparken eşofman diz üstünde olduğundan ıslanmıyordu. Banyodan çıkınca

"Şimdi şişme bir bot lazım" diye düşündüm. Ben banyo kapısının önünde odaya dolan sulara bakakalmıştım. Hemşire bankosunda kimse yoktu. Tam o sırada tek erkek personel olan zatı muhteremi koridorda görünce sevinmiştim. Banyonun gideriyle ilgilenebilir misiniz? diye sorduğumda hiç beklemediğim bir cevap geldi. " Ben teknik servis miyim? Doğru ya gerçekten bende seni öyle sanmıştım.

Bu kadar kaba olmanın manası nedir. Neden bu şekilde cevap veriyor. " Hemşire hanıma söyle ilgili kişilerden yardım talep eder" dese ne kaybeder. Bunu söylemesine söyledi ama koridorda oda kapılarının önlerinde ayaküstü muhabbet eden diğer refakatçılar şaşkın bakıyorduk. Paspas verebilir misiniz dedim. "

Yok paspas dedi. Söylerken beden dili sanki o banyo onun, bende onun banyosunu mahvetmiştim.

Ben bu garip cevap karşılığında aval aval bakarken " O zaman çek bas verin" dedim.

"Yok" dedi ve yürüdü gitti. Odayı paylaştığım refakatçı arkadaşım ve diğerleri yüzüme bakıyordu. Baktığım hastanın yanına gelip durumunu kontrol ettim. Sakin olmak için içimden kendimi telkin ederken kızcağız " Neden dedi ağzının payını vermedin? Ne demem gerekirdi? Dedim.

"Valla ben olsaydım" diye ardı arkası kesilmeyen bir sürü şey söyledi. "O sensin" dedim." Ben senin gibi yapamam. Kız maruz kaldığım duruma hem üzülmüş hem şaşırmıştı.

Hemşire bankosuna gelip durumu anlatınca hemşire hanım hemen teknik servisi aradı.

Saate baktım gece 00:24 suları. İyi de bu servis ne zaman gelir bilen var mıydı? Yok!

Az sonra elinde paspasla bayan personel geldi. Hemen paspası istedim. "Hanımefendi olur mu bu benim işim" Ben benim işim demedim, ver ben halledeceğim. Israr üzerine verdi. Sen bana bir çek bas bul dedim. Az sonra istediğimi getirmişti. Hadi dedim sen git. Kadıncağız gidince sıvalı kollarımı bir daha sıvadım. Ellerime üst üste şeffaf eldivenlerden giyerek "Hadi dedim şu gideri bi hallet. Duş başlığını sökmekten başladım. Gider deliğini parmağımla yoklayınca biriken pislikleri bir güzel temizledim. Tazyikli suyu içeri tutunca hallolmuştu. Hem odayı hem banyoyu temizleyip malzemeleri geri iade ettim. Üstüne teşekkür etmeyi unutmadım tabi. Sonra diğer refakatçılardan öğrendim ki odaların bütün banyoları yanlış meyil verildiğinden gider tıkanınca banyoya birikirmiş. Laf aramızda bende odaya su dolana kadar demek ki biriken suları fark etmemişim. Ha şunu söylemeyi unuttum. Personel kadın paspasla gelince " Dedim hiç bir yerde bu şekilde bir olay yaşamadım. Dedi ki " Keşke kullanmadan önce bir sorsaydınız.

Al buyur buradan yak.

Arkadaş neyi soracağım. " Ben banyoyu kullanacağım acaba gideri çalışıyor mu" diye kim sorar, ya da sorulur mu?

Neyse o günü öyle atlattım.