Abdulkerim Ceylî, “İnsan-ı Kâmil” isimli ese¬rinde şöyle diyor:
"Nerede olursa olsun, İnsan-ı Kâmil kelime¬sinden gayem Seyyidü'l-Vücud (s.a.s.) E-fendimizdir. Zira hiçbir güzel vasıfta O’nun gibisi gelmemiştir.”
(Peygamberimiz (s.a.s.) Özel Sayısı, Diyanet İlmî Dergi, sh: 243, Ekim-Kasım-Aralık-1989, Cilt: 25, Sayı: 4.)
Hâkim Tirmizî, “Şemâl-i Kübrâ” isimli eserin¬de diyor ki:
"Fahr-i Âlem (s.a.s.), gayet ağır, tane tane ko¬nuşurdu. Lüzumsuz yere konuşmazdı. Nimete saygı gösterir, kimseyi zemmetmez, dünyevî şey¬ler için kimseye kızmazdı. Yü-zünden tebessüm eksik olmazdı..." (A.g.e. sh: 243.)
* Fahreddin Râzi, “Tefsir-i Kebîr” de şöyle di¬yor:
"Onun (Hz. Peygamber (s.a.s.)'in) şöhreti semâvâtı (gökleri) ve arzı (yeryüzünü) ihata etmiş (kuşatmış), mübârek ismi Arş-ı Âzam'ın üzerine yazılmış, Kelime-i Şahâdet’te Cenâb-ı Hakk'ın ismiyle zikredilmiş, onu her müezzin ezanda, her hatip hutbede ve her müellif eserinin başında zikreder. Duâ eden dahi, duasının başında ve sonunda onu anar ve ancak bu suretle lûtfa na¬il olur." (A.g.e. sh: 243.)
* Zunnûn-i Mısrî (k.s.) Hazretleri şöyle diyor:
"Ahlâkında, fiil ve hareketlerinde Allah'ın Habibi (s.a.s.)'nin Sünneti'ne uyan bir kimse, Al¬lah'a olan sevgisini ispat etmiş olur." (A.g.e. sh: 244.)
* Mevlânâ Celâleddin-i Rumî'de şöyle diyor:
"Ben, hayatım boyunca Kur'an-ı Kerim'in kölesiyim.
Muhammedü'l-Muhtar (s.a.s.)'ın ayağı¬nın tozuyum." (A.g.e. sh: 244.)
* Bahâeddin Nakşıbend'de şöyle diyor:
"Bütün hallerinde ayağını emir ve nehy secca¬desi üzerine koyasın. Sünnet'e bağlanıp, mucibin¬ce amel edesin. Tâviz ve bid'atlerden uzaklaşıp, her an Rasûlullah (s.a.s.)'ın hadis-i şeriflerini reh¬ber kabul edesin ." (A.g.e. sh: 244.)
* İmam Rabbanî, Mektûbatı'nda şöyle der:
"Hakikat-ı Muhammediye diğer bütün haki¬katlerin çekirdeği ve esasıdır ." (A.g.e. sh: 244.)
* Süleyman Çelebi de Mevlid-i Nebî'sinde şöyle diyor:
"Ey gönüller derdinin dermanı sen!
Ey yaratılmışların sultanı sen!
Ey Risâlet tahtının sen hâtimi!
Ey Nübüvvet mührünün sen hâtemi!
Sensin ol Sultan-ı cümle enbiyâ,
Nûr-i Çeşmi evliyâ vü asfiyâ,
Çünkü nurun rûşen etti âlemi,
Gül cemâlin gülsen etti âdemi."
* Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bir insanda bulunması mümkün olan en yüksek cömertliğe sahip bulunuyordu. Kendisinden istenilen hiçbir şeye yok dememiş ve onu isteyene vermiştir. İste¬yeni, hiç eli boş çevirmemiştir. Eğer istenilen şey yanında yoksa; ya arkadaşlarından ödünç alıp ve¬rirdi ya da isteyene:
“Yarın gel de vereyim,” derdi.
* Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), ihtiyacından fazla olan para ve yiyecekleri fakirlere dağıtırdı. Huneyn Savaşı'nda ganimet olarak develer vardı. Yüz tane deveyi gören Saffan bin Umeyye, o de¬velere bakarak:
- Şu develer ne güzel develerdir, demişti. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'de ona:
"Beğendiysen o develer senin olsun", buyur¬muştu ve develerin hepsini ona vermişti.
Bir gün sevgili Peygamberimiz, üzerine giymiş olduğu yeni bir elbise ile cemaatin yanına gelmiş¬ti. Oradakilerden biri:
- Ya Rasûlallah! Giydiğiniz yeni elbise ne ka¬dar güzeldir? demişti. Bunun üzerine Sevgili Pey¬gamberimiz (s.a.s.), sırtından elbisesini çıkarmış ve:
“Hoşuna gittiyse al senin olsun,” diyerek elbi¬sesini o kimseye hediye etmiştir. O’nun hayatında bunlara benzer daha nice cömertlik örnekleri vardır. Başka insanların bu cömertlikleri yapabil¬meleri asla mümkün de¬ğildir. Çünkü Cenâb-ı Al¬lah'ın insanlara örnek ola¬rak gönderdiği Elçisi, cö¬mertliğin en zirve noktası¬na yükselmişti. Allah Teâlâ'nın niçin cömertleri çok sevdiğinin hikmetleri¬ni, O’nun hayatını incele¬yince daha iyi kavrayabiliriz. (Hz. Muhammed ve Hayatı, Ali Himmet BERKİ-Osman Keskioğlu, DiyanetYayını; İslâm İlmihâli, Ö.Nasuhi Bilmen.)
Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Açı doyurunuz, hastayı ziyaret ediniz, esiri hürriyetine kavuşturunuz." (250 Hadis, Hadis No: 47, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını.)
* Peygamber Efendimiz (s.a.s.), son derece yu¬muşak huylu idi. Aynı zamanda da çok affedici idi. Önemli olaylar karşısında bile sükûnetini ko¬rurdu. Kötülük edenleri affederdi: İntikam almayı hiç düşünmezdi. Peygamberliğinin Mekke-i Mükerreme'de geçen yıllarında, müşrikler Peygam¬berimize ve Müslümanlara pek çok zulüm ve iş¬kence etmişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.), onların bu haksız ve yersiz hareketlerine karşı hep sabır ve sükûnet göstermiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Uhud Savaşı'nda yaralanmıştı. Böyle ol¬duğu halde düşmanları için:
"Yâ Rabbî! Onlara doğru yolu göster. Çünkü onlar gerçekleri bilmiyorlar." Diye duâ etmişti. Yanındakiler, sevgili Peygamber (s.a.s.) Efendimize;
"Neden onların helâk olmaları için beddua et¬miyorsun?" Dediler.
"Ben, insanlara lânet etmek için gönderilmedim. Onları Allah'ın Dini'ne davet etmekle (rahmet olarak) gö¬revlendirildim." Buyurmuştur.
Mekke Şehri Müslümanlar tarafından fethedildiği gün, Müslüman olmayan ve Mekke'de yaşa¬yan insanların hepsi korkmuşlardı. Fakat Allah'ın Habibi o gün herkes için bir genel af ilan etmiştir.
Sevgili Peygamber (s.a.s.) Efendimizin hoşgörü, af ve tole¬ransı cümlelerle anlatılamayacak kadar geniş ve büyüktü.
Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Muhakkak Allah, Refik'tir. Rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever." (A.g.e. Hadis No: 114.)
| * Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz çok geniş bir şefkat ve merhamete sahipti. Ümmeti hakkındaki acıması tarif edilemeyecek kadar genişti. Müslümanlar için daima kolaylığı seçerdi. Bir hadis-i i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz imam olduğu zaman, namazı fazla uzatmasın. Zira cemaat içinde yaşlılar, za¬yıflar, hastalar ve acele işi olanlar bulunabilir."' (Buharî, Babûs-Salât, 1/37.) buyurmuştur.
Bir başka hadis-i şerifte:
"Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin" buyurmuştur.
* Peygamber Efendimiz (s.a.s.)'in şefkat ve mer¬hameti bütün canlıları içine alacak kadar geniş idi. İnsanların hidayete gelmeleri için duâ ederdi. Müslümanların, Allah'ın af ve rahmetine erişme¬lerini dilerdi. Hayvanlara acır ve onlara iyi mu¬amele ederdi. Ağaçların ve diğer yeşilliklerin ko¬runmasını emrederdi. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'nin ağaç ve yeşilliklerini koruma altına aldırmışlardı.
Enbiyâ Sûresi’nin 107. inci âyetinde buyurulduğu gibi; O, bütün âlemlere rahmet olarak gönderil¬miştir.
* Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, özellikle toplum içinde bulunan yoksullara, fakirlere, yetimlere, öksüzlere çok acırdı. Daima onlara yardım ederdi. Müslümanlara da; böyle yardımsever olmalarını, muhtaç olan kimselere yardım etmelerini tavsiye ederdi. Bir konuşmasında, mübârek şahâdet parmağıyla mübârek or¬ta parmağını göstererek:
"Yetimi koruyan kimse Cennet'te bana bu kadar yakın bulunur" buyur¬muştur.
Yine:
"Allah katında evlerin en hayırlısı, içinde yetime iyilik ve ikrâm edilen evdir" buyur¬duğu rivâyet edilir.
Kur'an-ı Kerim'de, Allah'ın Habibi (s.a.s.) Efendimizin merhameti hakkında şöyle buyurulmuştur:
"Andolsun, size içinizden bir rasûl geldi ki, si¬zin sıkıntıya uğramanız onu incitir ve üzer. Mü'minlere çok merhametlidir. Onlara hayır di¬ler.” (Tevbe Sûresi, âyet: 128.)
"Demek bu söze (Kur'an'a), inanmazlarsa bir üzüntü duyarak arkalarından kendini adetâ tükete-ceksin." (Kehf Sûresi, âyet: 6..)
"O Vakit (Uhud Harbi'nde) Sen, Allah'tan ge¬len merhamet sayesinde¬dir ki, onlara (Ashâb-ı Kirâm'a) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yü¬rekli olsaydın, onlar etra¬fından dağılıp gitmişlerdi." (Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 159.)
* Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz, her yönden örnek alınacak en mü¬kemmel insandır. Her Müslüman’ın O’nu en güzel şekilde öğrenip tanıması; O’nun yüce ahlâkını ya¬şamaya ve yaşatmaya çalışması lâzımdır. Çünkü O’nun ahlâkı Kur'an ahlâkıdır. Hz. Âişe (r.ah) Va¬lidemize, Sahabeler Allah Rasûlü'nün ahlâkını sordular. Hz. Âişe buyurdu ki:
"Siz Kur'an-ı Kerim'i okuyor musunuz? Allah Rasûlü'nün (s.a.s.) ahlâkı Kur'an (ahlâkı) idi." (Sahih-i Müslim, Kitâbu’l- Müsafirîn, 139.)
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin çok yapmış ol¬duğu dualarından biri şudur:
"Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, kabul ol¬mayan amelden, müstecâb olmayan duâdan sana sığınırım ." (250 Hadis, Hadis No:95, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını.)
Bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuştur:
"(Ey Mü'min!) Sende şu dört şey bulunursa dünyada kaybettiğin (elde edemediğin) şeylere üzülme: Doğruluk ve sadâkat, emânetlere riâyet, güzel huy ve yüksek ahlâk, meşrû çalışıp helâlden kazanmak." (Et-Tergib Ve't-Terhib, Cilt; 4, Sh:26.)
Kur'an-ı Kerim'de geçen bazı âyeti kerimeleri de burada zikredelim:
"İmân edip yararlı işler yapanların, Rableri ta¬rafından hak olarak Muhammed'e indirilene (Kur'an'a) inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” (Muhammed Sûresi, âyet: 2.)
"Ey İman edenler! Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. İşittiğiniz halde ondan yüz çe-virmeyin." (Enfâl Sûresi, âyet: 20.)
"Ey İnananlar! Hayat verecek şeylere sizi ça¬ğırdığı zaman, Allah ve Rasûlü'ne uyun." (Enfâl Sûresi, âyet: 24.)
"Allah'a ve Rasûl’üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız ." (Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 132.)
"Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamber'i, Kur'an'ı) işittik, hemen imân ettik. Ar¬tık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz.!” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 193.)
Kısaca diyebiliriz ki: İnsanlık huzur ve mutluluk istiyorsa, Al¬lah Rasûlü (s.a.s.) Efen¬dimizin örnek ahlâkını benimsemeli ve yaşa¬malıdır.
Peygamber Efendi¬miz (s.a.s.); “İnsanların iyi niyetli, gayretli, ça¬lışkan, şefkatli, yardım sever, temiz, tertipli, dürüst, mütevazı, vefalı olmalarını istiyor. Onla¬rı dağınık, pis, kötü niyetli, tembel, acımasız, yalancı ve gururlu ol¬maktan sakındırıyordu. İnsanların birbirlerini se¬vip saymalarını, birbirlerine destek olmalarını, so¬rumluluk duygusuna ve üstün vazife şuuruna sa¬hip sahip bulunmalarını arzu ediyordu." (Diyanet İlmî Dergi, Peygamberimiz (s.a.s.) Özel Sayı¬sı, sh: 91, Aralık-1989.)
Peygamber Efendimizin yapmış olduğu dualardan biriyle konumuzu tamamlamak istiyoruz:
"Allah'ım! Beni ahlâkın en güzeline yönelt. Kötü ahlâktan uzaklaştır" (Müslim, 1/535, Hadis No: 771.) (âmin).
Ayrıca Faydalanılan Kitaplar:
* Peygamberimizin Hayatı, İrfan Yücel.
* Peygamberimiz, Zekâi Konpara.
* Asr-ı Saâdet, Eşref Edib.
* Peygamberimizin Şemâili, Prof. Dr. Ali Yardım.
* İslâm Ahlâkı. Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir.