İnsanın içine ılık ılık dökülen muhlis bakışları, insanın dimağına işleyen tane tane konuşmaları, ara ara tatlı sert fırçalarıyla her daim özlüyorum İsmail Dayımı...Çoklukla İsmel dayı derdik.

Köy şivelerine aşina olanlar elbet bilirler, kelimeler renk renk yeni giysilere bürünüp güle oynaya çıkar dudaklardan...Çoğu kez anlamını bildiğin kelimeleri anlayamazsın ama yine kalpten kalbe bir yol bulursun..

Edebiyata olan tutkumu onun anlattığı hikayelerle gergef gergef yüreğime işledim...Mecnun çölleri aşmış Leylası için...Leyla kara kuru bir şeymiş oysa...Ama insan gözün gördüğünü değil gönlün görüldüğünü sever derdi...

Leyla ile Mecnun'un o dillere destan aşkını ilk ondan dinledim dolayısıyla..

Ferhat ile Şirin'i anlatırdı söz gelimi...

Nakkaşlık yapan Ferhat'ın, Amasya Sultanın kardeşi Şirin'e olan aşkıyla her bir nakşına nasıl ince bir zarafet, nasıl harikulade bir güzellik verdiğini anlattığında aşkın insan ruhunu nasıl güzelleştirdiğini yüreğime kazımıştık...

Her aşk içinde bir miktar imkansızlık taşırdı. Leyla ile Mecnun'da da, Ferhat ile Şirin'de, Kerem ile Aslı'da da bu böyle böyle olmuştu...Erişilmez olana ulaşma isteği aşkı yücelterek hakiki aşka yol kurar bir bakıma...

Lafın sırası gelmişken Kerem ile Aslı'yı, Aşık Garip'i, Yusuf ile Züleyha aşkını da ilk ondan dinlediğimi şuracığa iliştireyim..

Onun kendine mahsus masalsı anlatımı ve dikkatini biraz kaçırdın mı tatlı sert kızışı bana hep ilham vermiştir...Bugün kelimeler bir evlat gibi parmaklarımın ucundan bütün ihtişamıyla sayfalara dökülüyorsa hep İsmel dayıma dair hatıraların ruhumda kavislenen ışığının aydınlığındandır...

Ne çok ziyaret ederdim...Gidemezsem zar zor tutan dizleriyle yaz kış demeden o çıkar gelirdi...Dışarıda olduğumda anam haber salar dayın seni görmeye gelmiş deyince koştura koştura eve gelirdim..

Yarı kerpiç yarı ahşap evleri onun aşk hikayeleri, peygamber ve alimlerin menkıbeleri, ölüm, yaşam ve insana dair soyut düşünceler içeren kitaplarıyla süslüydü...Birkaç kez ben de kendisinden kitap alıp okumuştum...

Hz. İsa'nın ölüye can veriş mucizeni, Hz. Musa'nın denizi yarıp Firavuna mezar edişini de hep ondan aldığım kitaplardan öğrendim..

Yazarken kelimeleri efsaneleştirmeyi severim...Onlar benim dünyamda masallardan yüreğimize düşmüş birer kahraman gibidirler...Bu düşüncemi ise hep Ismel dayımın zengin anlatımı, ve ondan aldığım kitaplarla fazlasıyla beslemiştim...

Son zamanlarına kadar güçlü bir hafıza ve anlatım gücü...O benim çocuk dünyamın Dede Korkut'uydu..

Allah onlardan razı olsun oğlu Sabahattin dayım ve yengem son nefesine kadar iyi baktılar...

Vefat ettiğinde İzmir'deydim...Haberi aldığımda nasıl üzüldüm anlatamam...Göz pınarlarımdan ince ince yaşlar döküldü...Bunca zaman bana yön veren kelimeler boğazıma düğümlendi...Artık Ismel Dayım yoktu...

Ve bugün,

O günlerden kalma hatıralarla yüreğimi avutuyorum...Ne zaman çağdaş dünyanın yalnızlığında sıkılsam maziye doğru yol alıyorum... O mekanların, o insanların hayaliyle huzur buluyorum...

Dayımı özlüyorum, hep de özleyeceğim...

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun...