İçinde yaşadığımız topraklarda bambaşka hikayeler var. 

Taşına, kuşuna, toprağına aşık olsak da bazı STK’ların kuruluş amaçlarını unutup farklı atraksiyonlar içine girmesi, diken gibi gözümüze batıyor.  

Gerek dünyanın içinde bulunduğu durum, gerekse yaşanan ekonomik olumsuzluklarla mücadelede, kendini kanaat önderi gibi gören bazı kişilerin yaşananlara karşı verdiği reaksiyon ibretle alınacak,  hatta üniversitelerde tez konusu yapılacak cinsten. 

Uzun yıllardır gazetecilik mesleğinin içindeyim. Zaman geçtikçe Türkiye’nin dönüşümüne tanıklık ettiğim gibi, bazı meslektaşlarımın dönüşümüne de tanıklık etmek, gelecek adına umutlarımı kırıyor. 

Bursa büyük bir kasabaya benziyor, göç alıyor. Tarım ve hayvancılık üretimi azalırken 10 milyona kupon daireler satan dar paçalı müteahhitlerin sayısı her geçen gün artıyor. Güzelim memleketimin hava koridorları kapatılıyor, başımızı nereye çevirsek betonlaşmayla karşılaşıyoruz. 
*** 
Bu şehirde birbirinden farklı gazeteci örgütleri var. Aklıma gelenler Bursa Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Anadolu Spor Gazetecileri Derneği, Genç Gazeteciler Derneği, Ekonomi Gazetecileri Derneği gibi pek çok meslek örgütüne sahibiz. Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin başında oturan Nuri Kolaylı,  görev süresi olarak Kanuni Sultan Süleyman’ın tahtta kalış rekorunu kırmaya çok yakın.  Yıllardır başkan olmasına rağmen, sanki tanık koruma programındaymış gibi ortalıkta hiç görünmez. 

ASGD’ye gelince orada da kendini duayen gibi gören İbrahim Erdoğan var. Başkanken, siyasi parti genel başkanları alkışlamaktan, hatta onların grup toplantısında konuşurken tezahürat yapmaktan asla imtina etmez. Ne diyeyim hayat ve kişilik tercihlerle şekillenen bir şey. Bu da O'nun yolu.
 

Çağdaş Gazeteciler Derneği  Bursa Şubesi'ne  baktığımızda ise, oranın da başında Yüksel Baysal var. Hemen topa gireyim. Geçen gün ÇGD Bursa, eş zamanlı sansüre karşı açıklama yaptı. Bir gazeteci derneği başkanının, özgür basın hayali için emek vermesi, tepki koyması çok güzel. 
Ancak,

Bursa’da ki gazetecilerin esas dertleri, ister okullu isterse alaylı olsun adeta tamamına yakını asgari ücretlerle çalışmakta. Hatta maaşları şu an açlık sınırının bile altında. Çalışma koşullarından bahsetmiyorum bile.  

Meslektaşlarımın hepsi yoksulluğu zirvede hissederken Yüksel Baysal sanki Norveç’teki bir gazeteci derneği başkanı gibi açıklamalar yapmakta. Meslektaşlarının adeta kangren durumuna gelen ekonomik şartlarını gündeme getirmemesi, tokluk hissinin ağır baskısından kaynaklandığını düşünüyorum. 

Eskilerin bir sözü vardır, açlık sofuluğu bozar diye. 

Kerameti kendilerinde saklı bu mübareklerin,  asgari ücret ile gazetecilik yapanların yaşadığı zorlukları görmemeleri, gündeme getirememeleri hakikaten çok enteresan!

28 Mayıs’ın ardından sağanak gibi devam eden zamlar karşısında alım gücünün düştüğünü,
Gazetecilerin sırtına, kalbine saplanan ekonomik hançeri de mi görmüyor Yüksel Baysal?

Bu mesleğin okulunu okumuş, pratik yapmaya başlayan genç meslektaşlarının, yazı işleri müdürlerinin 12 bin TL maaş almaları  onur ve vicdan meselesi değil mi?  
Baysal, meslektaşlarımızın çektiği acıyı, çaresizliği gündeme getirmekle yükümlü değil mi?

ÇGD’nin varlık sebebinin haksızlık ve açlık karşısında susmamak olduğunu Baysal çok iyi biliyor.
11 bin 400 TL ücretle geçinenlerin dertlerini sansürlemek çok acı…
 Sayacak, sıralayacak daha çok şey var ama bu kadar yeter.
Sahi bir de, 
Gazetecilerin yazdıklarına uygulanan sansürle ilgili gerçekleşen açıklamaya destek vermek için Kent Meydanı’na gelen CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ın, meslektaşlarımızın açlık sınırının altında maaş aldıklarından haberi yok muydu? 

Ah Kamil ah! 

Yazlıklarda, kışlıklarda  oturanlar, inleyen, kan kusan, gazetecilik mesleği yerine, servis şoförlüğü yapanlarla dertlenmeyi akıl etmiyorlarsa, nereye baksalar her yeri yeşil görür!