Zulme, ötekileştirmeye gözlerinizi yumduğunuzda, sesinizi çıkarmadığınızda zulüm sona ermiyor!
28 Şubat süreci ve öncesinde sadece inancından dolayı tekmelenen, başörtüsüyle okumak istediği için yerlerde sürüklenenler filim şeridi gibi gözümün önünde geçiyor.
İnancından dolayı hak arayanları kamuoyunda ‘meczup bunlar’ diye algı oluşturup itibarsızlaştıranlar da hala aklımın bir köşesinde.
Onca feryat ve utanç arşa yükselirken, dönemin medyasının suskunluğunu nasıl unutabiliriz.

Orhan Taşanlar’ın imam hatipli gençleri ve velilerini nasıl coplattığını da!

Fotoğraf makinamı kırdırttığını. 

Ekmeği elinden alınan sakallı, çarşaflıları.

Okul birincisi olan başörtülü hemşirenin ağızlarını kapatılıp, bir kenara atıldığını.

İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Sertel, öğrencileri odalara kapatıp (ikna odaları) belge imzalatmaya çalıştıklarını da.

Tıp fakültesi son sınıftayken okuldan atılanları.
Daha çok yeni, AK Parti iktidarının ilk yıllarında, Uludağ Sarıalan’da, çocuklara Kur’an okuttukları gerekçesiyle çadırların içine (mahreme), postallarıyla giren Jandarma’nın yaptıkları gözümün önünden filim şeridi gibi geçiyor. 
***
Uzun uzun yazmaya gerek yok, Bakacak çaycısı olarak bilinen Fikret Güven, kendisine uygulanan çifte standardı, bir süredir sosyal medya hesabından yaptığı yayınlarla kamuoyuna aktarıyor.


Uludağ’daki bazı orman memurlarının birilerinin piyonu olduğunu da söyleyip duruyor.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı ve Vali Yakup Canbolat'ı  eleştiriyor.

Aktaş’ın Bursa’ya vizyon kaybettirdiğini de, her seferinde dile getirmekten çekinmiyor.
Tabi sen misin Aktaş’ı tüm Türkiye’ye anlatan!

Geçtiğimiz Perşembe günü, Güven’in bakacakta bulunan büfesini Büyükşehir zabıtaları mühürlemeye gelince olanlar olmuştu.
Sonrasında yaşananlar hepimizin malumu.
***
Şimdi dikkat çekmek istiyorum, Güven diyelim ki kimilerine göre hasta, meczup!
Diyelim ki.
Sosyal medya hesabından kendisini yakacağını söylerken, muhatabı AK Partili Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş değil de, CHP’li Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, veya Mudanya Belediye Başkanı Türkyılmaz, Gemlik Belediye Başkanı Mehmet Uğur Sertaslan olsaydı ne olurdu?


İnanın küçük kıymet kopmuştu,  birilerine göre meczupluğu unutulur, kazanın altına sürekli odun taşırlardı!

Hatta ‘namaz ehli, inançlı bir adam kendini yakmaz’ muhabbetlerini bile bir kenara atarlar, zehirlenmişlikleri zirve yapacak şekilde Güven’i aslan, kaplan yaparlar, kürsüye oturturlardı.
Mesela.

Gazeteler, gazeteciler aranıp, kendini Valilik önünde yakma teşebbüsünde bulunan Güven’le ilgili haberi geri çeker misiniz, ricasında bulunulur muydu?

Başka.
Bugün bile havuz kanallarında Güven’in ekmeğini elinden alan zalim CHP’li belediye başkanlarını analarından doğduğuna pişman eden haberleri izlemeye devam ederdik.

Yine, yazılı havuz medyası Güven’i gündemden düşürmemek için yoğun bir gayret içinde olacağını kim inkar edebilir ki?

Gelin görün ki Güven, Valilik önünde kendini yakma teşebbüsünde bulunmadan önce, Sırameşeler ile Acemler arasına asfalt dökünce Bursa trafiğindeki düğümü çözdüğünü sanan Alinur Aktaş’a tepki gösterince haber olamadı!

Tövbe, tövbe!

Haber oldu da, haberi internet sitelerine koyanlar arandı, yıllar sonra AK Parti Büyükşehir Belediye başkanını eleştiren birisiyle ilgili haber, birçok gazetenin ve internet sitelerinden kalktı.

Beni de aradılar, ricada bulundular bazı polis memurları. Kibarca ifadeler kullanarak gazetecilik yapmaya çalıştığımızı söyledim.
Nasıl ama postmoder mevzular, tıpkı 28 Şubat gibi!

Peki, neden haberlerin kaldırılması istendi?
Sebep belli aman örnek teşkil etmesin, örtülsün, kapatılsın, konuşulmasın. İbrahim ve Musa’yı hatırlatmaya ne gerek var?
***
İşin bir başka boyutu ise Fikret Güven, böyle bir eylemde bulunduktan sonra, Bursa’nın iyi yönetilemediğini her fırsatta oturdukları koltukta dile getirenler her ne olursa olsun, Güven’i yalnız bıraktılar, görmediler, duymadılar.

CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca, Nilüfer İlçe Başkanı Fırat Yılmaz ve bazı dostları tarafından aramasının, uyarılmasının ardından Güven’e Bursa Adliyesi’ne gelerek, milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu ile birlikte destek verdi.

Dünde CHP Bursa milletvekili Erkan Aydın, Güven’e geçmiş olsun ziyaretinde bulundu.

Bursa’da böyle bir olay yaşanırken Saadet Partisi yoktu, geleceğimiz tehdit altında diyen, hala teşkilatlanma telaşesinde olan Gelecek Partisi İl Başkanı Alpaslan Yıldız da!

İYİ Parti il başkanını görenler ise parmak kaldırsın! 
İşte Bursa’da muhalefetin durumu bu, yaşanan olaylara refleks göstermeyenler, şehrin sorunlarını nasıl gündeme taşıyacaklar?

Bazı duyarlı olduğunu sandığımız sivil toplum kuruluşları, sahi neredeydi?

‘Biz Allah’tan başka kimseye boyun eğmez, haksızlıklar karşısında susmayız’ diyen, inançlı insanlar virüs tedavisi mi görüyorlardı?

Şu bir gerçek ki bir adam kendini Valilik önünde, ekmeğini elinden alınıyor gerekçesiyle yakmak istedi.
Bursa’da ezberleri bozdu.

28 Şubat sürecinde olduğu gibi, yaka paça gözaltına alındı. 
Polisle, emniyetle en ufak bir problemi olmayan Fikret Güven, Alinur Aktaş’ı o gün Ankara’da, il başkanlarına ‘mazlumların elinden tutacaksınız, asla ötekileştirmeyeceksiniz’ diye uyarıda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir kez daha şikayet etti.

Çok uzun zamandır, vicdan pınarlarının kuruduğuna şahitlik yapıyoruz, ne kadar acı değil mi?

Bursa’nın dili olsaydı, başına ne çoraplar örüldüğünü söylerdi, nasıl betonlaştırıldığını, mahalle kültürü diye avazı çıktığı kadar bağıran Erdoğan’ı tınlamayıp, yüksek katlı binalara ruhsat veren, sabah namazında çorba dağıtıp tribünlere oynayan Alinur Aktaş ve mübarek arkadaşlarına hop ne yapıyorsunuz derdi!


İşte böyle, kalabalık mahallenin ıssız gerçekleri.

Nasıl dı, insanı yaşat ki, devlet yaşasın.

Değiştir tonton, 'sen insanı kahret, merak etme kimse görmez'
Bu kadar yeter.
Hadi bize bir masal anlat Aktaş, hadi!