Canı yanan çok ama dertlenenlerin sayısı az.

Şöyle bakın etrafınıza; birileri oyunda, oynaşta.

Üzücü olan ise canım, yüreğim yanıyor diyenlerin pısırıklaşması!

Bursa polisi neredeyse her gün uyuşturucu satıcılarına, içenlere operasyon yapıyor, şikâyetleri değerlendiriyor.

Ama ne zehir ticareti, ne de zehirlenenlerin sayısı azalıyor. Aksine çığ gibi artmaya devam ediyor.

Şehrimizde belediyeler, bağımlıların mekanı haline gelen metruk binaları yıkınca sorunun ortadan kalktığını sanıyor.

Diyanet’in maaşlı namaz kıldırma memurları imam efendiler, ellerine tutuşturulan Cuma hutbelerinde uyuşturucuyla ilgili cemaati sadece uyardıklarında cennetle müjdelendiklerini, çok büyük bir görevi ifade ettiklerini düşünüyorlar!

Birçok dernek yöneticisi, kendilerini ziyaret eden devlet görevlilerine, belediye başkanlarına, bürokratlara, kitabın ortasından konuşmaları, şehrin sorunlarıyla ilgili çözüm ve eleştirini sıralamaları gerekirken, gelsin çaylar, açılsın gazoz muhabbetleri ile misafirlerini uğurlamayı demokrasinin en önemli adımı sanıyorlar!

Buna da meslek büyüğümüz Yüksel Baysal, renklerin kirlendiğini göre göre, derneklerin varlığından söz ederken, “farklı düşünce, farklı eğilimdeki insanların bir araya gelip, ortak bir çatı altında buluşmasının neresi kötü?” diyor.

Başımızın üzerinde ne çıta kalmış, ne çatı. Çatırdayan aileler, çatırdayan gençler. Yok olan bir nesil, yok edilen bir gelecek.

Bursa’da uyuşturucu zirve yapmış, 12 yaşında çocuklar zehrin ablukasında, ekonomi malumunuz,  süt inekleri kesime gidiyor, kaşar peynirinin fiyatı kırmızı eti sollamış.

Gelin görün ki, çatısının altında, villasının içindeki şöminesinin ateşi sönmesin diyenler, üç beş yerden geliri olanlar, keyfinin bozulmasını istemeyenler hala demokrasi nutukları atıyor, gevşek gevşek muhabbetler yapıyor!

Böyle bir kararma, karartma, ağlamalar varken bazı farklı renklerin, kültürlerin yöneticilerinin ellerini taşın altında değil de, tereyağlı işlere imza atarken görüyorsunuz!

Böylesine bir zıplama, hoplama takla atma sürecinde hala, mahallesinde yaşanan utançlara açıkça bayrak açan, “bana iş vermezler, beni ötekileştirirler” diye düşünmeyen, hesap yapmayan Saadet Partisi Yıldırım İlçe’nin neferi Hüseyin Çil, UNESCO Dünya Mirası listesindeki Yıldırım Bayezid Külliyesi etrafındaki uyuşturucu, alkol rezilliğine dikkat çekiyor.

“Uyanın Bursa’yı yönetenler, Yıldırım’da yaşayanlar. Yıldırım Bayezid Cami cemaati, siyasetçiler, namaz kıldırmak için maaş alan bu ibadethanenin Diyanet görevlileri, muhtarlar, yere uzanmış, kendini kaybetmişlere sahip çıkın” diyor!

Ve ekliyor Çil, “Burada en acıklı olanın alkol ve uyuşturucu kullananları platosuna dönüşen külliyenin hemen yanında ilkokul, ortaokul, lise, yanı sıra halı saha var." Yani gençlerin yoğun olduğu bir yerden bahsediyor.

Köfteci Yusuf ile Mesleki Eğitim İş Birliği Protokolü, diğer adıyla  ucuz işçilik için çıraklık anlaşması yapan Bursa Milli Eğitim Müdürü, Yıldırım Külliyesi’nin nerede olduğunu biliyor mu acaba?

Düşünsenize, külliyenin bir köşesinde uyuşturucu ve alkol illetiyle arkadaş olanlar varken, camide alnı secdeye gidenler, bedava ibadet yapanlar, çırpınanların acısını duyamıyor!

Kısacası uyuşturucunun pençesinde çırpınanlar varken susamayız, lay-lay- lom yapamayız.

Cinnet içindekileri görüp, cennete girebileceğini düşünenlere şaşırıyorum, Kamil!