Bilim insanları 24 yıldır uyarıyor, Türkiye’nin deprem bölgesi olduğunu haykırıyorlar.

Tarım alanlarının talan edilmemesini, yüksek katlı binalar yapılmaması gerektiğine dikkat çektiler.

En son yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, on binlerce vatandaşımızın can verdiği depremden 5 gün önce, tehlikenin yaklaştığını söylemişti.

Görür, “Kahramanmaraş merkezli felaketin ortaya çıkardığı maddi zararla tüm ülkeyi dirençli hale getirebilirdik” diyerek acı gerçeği gözler önüne seriyor.

Maalesef,

“Liyakat” bu ülkeyi terk edeli çok uzun zaman oldu, böyle olunca da, kendi elimizle kendi cehennemimizi hazırlamaya başladık.

Para, servet, şöhret içinde olanlar, zerre kadar insanlıktan nasibini almamış olsalar bile, kamuoyuna çok muteber insanlar olarak pazarlandılar, alkışlatıldılar. Haberleri yapıldı, ‘reklam karşılığı’ yapılmaya da devam ediliyor.

Bakın şöyle,

“Cennetten kare” görselleriyle pazarlanan Hayat Antakya’daki Rönesans Rezidans, onlarca kişiye mezar oldu.

Birkaç müteahhit gözaltına alındı, tutuklandı. Peki, o alanları imara açan, kaçak yapılaşmaya göz yuman yerel yöneticilere soruşturma açıldı mı, gözaltına alınan, tutuklanan var mı? Şimdilik yok!

Yıkılan milyonluk, birçoğunun kredi çekilerek alınan binalardan şimdi bu soğuk havaya rağmen acayip kokular geliyor!

Eski milli futbolcu Gökhan Zan, Hatay’dan feryat ediyor; hala girilmemiş, yıkılmış binaların içinde bedenler olduğunu söylüyor ve ekliyor:

“Bir umutla bir taraftan can beklerken şu anda cesedi bulmak bize umut veriyor. Bu hale geldik. Herkes yalvarıyor. AFAD’dan gelip çalışıyorlar, evet Allah razı olsun ama yetersiz. Koordinasyon yetersiz. Bütün insanlar burada kan ağlıyor. Ben cesedimi istiyorum artık diyor. Artık bununla mutlu olacağım diyor. Çünkü yarın enkazlar kaldırıldığında kepçeler girdiğinde molozlar kaldırıldığında nereye gidecek bu insanlar? Çöp arar gibi ceset mi arayacağız? Bu hale mi düşeceğiz?”

***

Gelelim Bursa’ya…

İMO Bursa Şube Başkanı Ülkü Küçükkayalar ve ekibi, koltuğuna oturduğu günden beri, kimsenin gözünün yaşına, başına, kaşına, makamına bakmadan şehrimizle ilgili uyarılarda, önerilerde bulunuyor.

Geçen gün kendisiyle görüştüm, sağlık turizmi alanı olarak planlanan Sıcaksu diğer adıyla Tabakhaneler Bölgesi’nin Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş tarafından ısrarla TOKİ’ye armağan edilmesini sordum.

Küçükkayalar, bölgeyle ilgili itirazlarını yapmalarına, kamuoyunu bilgilendirmelerine rağmen “sözümüzü dinletemedik” dedi.

Tabakhaneler’deki alanın çok özel bir bölge olduğunu ifade eden Ülkü Hanım, liyakatle şehrinin savunuculuğunu yaparken, talana karşı olduğunu da sesi titreyerek, üzülerek anlattı:

“Biz İMO olarak Tabakhaneler Bölgesi’yle ilgili itirazlarımızı Bursa’nın menfaatlerini gözeterek yaptık. Burası çok istisnai bir alan, yeraltı Sıcaksu kaynakları olan özel bir bölge. Buraya TOKİ konutları yapılmasına karşı çıktık. Sağlık turizmi dedik, turizme hizmet etmesi gerektiğini belirttik. Ne yazık ki bölgeyle ilgili Bursa’dan yeterli ses çıkmadı.”

Yeterli ses dediği kimler, en başta muhalefet, sonra STK’lar.

Bakın şöyle Yunuseli Havaalanı yolu üzerinde Osmangazi Belediyesi’nin izi olan, izni olan beton cezaeviyle, resmen Bursa’nın hava koridoru mahvedildi.

Nilüfer ilçesi, çağdaşlık diye diye ne hale geldiği ortada!

Bu sevimsizlik abideleriyle ilgili İYİ Parti Osmangazi teşkilatı geçtiğimiz yıl basın açıklaması yapmıştı.

Yeni pandemi sürecinde Tabakhaneler Bölgesi’ne gelen İYİ Parti Bursa İl teşkilatı ve CHP’liler, basın açıklaması ile burasıyla ilgili itirazlarını dile getirdiler.

Ardında da, Beşyol’daki kentsel dönüşüm adı altında Bursa’nın silüetini mahveden betonarmelerle ilgili hak sahiplerinin sesi olmuşttu İYİ Parti.

Sonrasında ise, suskunluk.

Tabakhaneler’e TOKİ konutları için inşaat çalışması başlamadan önce, bölgede ikamet edenler itiraz emedi, tepki göstermedi. Çünkü bilinçlendirilmediler. Muhalefet partileri mahalle temsilcilerini burasıyla ilgili çok önceden bilgi sahibi yapmış olsaydı, yaşanan talanı, ortaya çıkacak olan trafik keşmekeşini Türkiye duymuş olacaktı.

Yani, şehrimiz adeta beton hapishaneye dönüştürülürken, muhalefetin yapılan talanı ifşa etmekte yeterli refleksi göstermemesi.

Örneğin Küçükkayalar, “Yeni yapı alanlarına yönlenmeden önce, mevcut yapıların fotoğrafını çekmeliyiz. Yapı üretimiyle ilgili bilimsel bir adım atmalıyız, ortak akılla hareket etmeliyiz. Hala 23 tane OSB’yle yetinmeyenler var, yeni sanayi alanları açmak derdinde olanlar var. Biz sadece Bursa’nın değil, Türkiye’nin tüm şehirlerinin büyümesinden yanayız. Buradan yola çıkarak Bursa’nın göç alacak yeri kalmadı. Maalesef birileri, göçü teşvik edici politikalar üretiyor. Şehrimizle ilgili, kesinlikle tersine göç konusunda irade ortaya konulmalı. Muhalefet partileri bu anlamda ciddi politikalar üretmeli. Bursa ülkemiz adına tersine göçü özendiren bir kent olarak parmakla gösterilmeli.”

Evet, aklın yolu bir, Bursa’daki muhalefet ve duyarlı STK’lar tersine göçü tetikleyen, özendiren politikalar, projeler ortaya koymalı.

Merak ediyoruz, Bursa’nın aşırı göç almasından, boğulmasından kim neden rahatsız olmaz? Önünde hangi engeller veya menfaat sofrası var?

Bunları sorgulamamız lazım, kısa süre vicdanınızı yoklayın, Bursa’da sermaye, siyaset ve medya ilişkilerinde ne dolaplar dönüyor göreceksiniz.

Bitirirken,

Böyle bir zamanda, böyle acayip acılara, kopuşlara, yıkımlara, ölümlere şahit olurken, deste deste paralarını, altınlarını, gümüşlerini, yıllar sürecek faizli borçla aldıkları dairelerinin enkazında bırakan, bedenleri paramparça olanları düşünerek hareket etmek, şehirlere ihanet eden şebekelere dur demek zorundayız.

Çünkü hepimiz, enkaz altında kalmakla kurtulamayacağız, vebal altında olduğumuzu da bilmeliyiz.