Sabahın köründe dükkana geliyorsun, ister siftah yap, isterse tek kuruş alışveriş olmadan kepenk kapat, fark etmiyor. Kira, vergiler, elektrik, SGK, emeğinin karşılığında haftalık, ay sonu veya başı geldiğinde maaş isteyen işçi var.

Yanı sıra, evde senden ekmek bekleyenler.

Alın teriyle didiniş içindeyken ticarethanene biri veya birileri tarafından tecavüzde bulunuluyor!

Ne yaparsın, ne dersin?

Şimdi anlatacaklarım masal değil, tamamı gerçek.

Bursa'da tanıdığım bir esnaf, yüzlerce çeşit ürün satıyor ve de elaman çalıştırıyor. Kocaman bir mağaza, yaşanabilecek olumsuzluklara karşı güvenlik kameraları da var.

*

Bir gün mekanlarında hırsız yakalıyorlar, parada yüksek, yükte hafif ürünleri çalmış!

Alın terlerini heba eden bir şahıstan söz ediyoruz. Haliyle hırpalıyorlar, sevecek değiller ya.

Polisi çağırıyorlar, teslim ediyorlar. Kısa süre sonra memur bey, hırsızın darp raporu aldığını belirtiyor.

Hırsız, çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanıp, cezaevine gönderiliyor. Bu arada, mal tecavüzcüsü, halen içerde.

*

Maalesef eşeğe semer seçilirken, sırtının ölçüsü alınacağına fikri sorulduğu bu acayiplikler içerisinde, bakın sonra ne oluyor…

Savcı, mal çalan, zarar veren hırsızın avukatlığına soyunup, mağazanın sahibinin peşini bırakmıyor, dava açılıyor. Bir yılın ardından bu memlekete vergisini veren, istihdam meydana getiren, zincir marketlerin ablukasına rağmen helal anlamda ticaret yapan beyefendi, indirimlerle birlikte 1 yıl hapis cezası alıyor. Lütfediyorlar, “hapiste yapma, 3 bin 200 TL öde” diyorlar.

Esnaf, para da ödese sabıka alacağını bildiği ve haklı olduğunu düşündüğü için davayı istinafa taşıyor.

Şimdi,  sabırla ve heyecanla sonucun gelmesini bekliyorlar.

*

Nasıl iyi dimi, Kamil!

Malın gasp edilsin, hırsızı yakala, haklı olarak gereğini yap, sonra suçlu ol!

Aman Allah’ım, doğru ayakkabılarını bağlarken, yalan dünyayı yedi tur atıyor!

Tabi şu unutuluyor, acılar havada kalmıyor, bir gün geliyor, çektirenin, çektirenlerin, ölü taklidi yapanların üzerine çullanıyor.

Bir memurun keyfi hareketi, devlete, adalete olan güvenimizi sarsmamalı ama sarsılıyor!

Haklı olanlar, inletilenler, gözyaşı içinde bırakılanlar, hayattan soğutulanlar, ne olursa olsun, siz siz olun hırsıza hoşgörülü davranmayın,  yolsuzluk yapanları alkışlamayın. Yere düşene tekme atanları unutmayın.

 Kısacası, bozuk düzeni alkışlamayın.

 Şu bir gerçek ki,  haram yiyip tartının üzerine çıkanlar, göbeğini içine çekince zayıfladığını sanıyorlar ama sahibimiz olan Yaratıcının adaleti şaşmıyor, Şaban!

Unutmayalım ki, bu kadar çürümeden, cinnetten, haramzadelikten kimse cennete girmeyi beklemesin.

Bitirirken aklıma geldi, ‘Kurban’ kesip, maddi durumu müsait olmayan, kesemeyen komşularınızla, akraba, dostlarınız ve hatta tanımadığınız kişilerle paylaşmıyorsanız, ağlamaya da, sızlanmaya da hakkınız yok!

Ne demişti komutanımız, örnek aldığımız şahsiyet Aliya İzzetbegoviç:

“Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”