Kentsel dönüşüm raporu ve Bursa

Geçtiğimiz gün,

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası İnşaat Konseyi, akademik odalar ve sivil toplum kuruluşlarının ortaklaşa oluşturduğu çalışma grubu tarafından hazırlanan ‘Bursa Kentsel Dönüşüm Raporu’ kamuoyu ile paylaştı.

Konsey, Bursa’nın çarpık yapılaşmasını ve olası depremi gündeme getirdi.

Sunulan rapordan çıkarılan sonuç şu, Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde ismine ilave yapılan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı harekete geçirip, Bursa’da kentsel dönüşüm yapabilmek.

Öneri güzel ama bu işte elini kim taşın altına koyacak?

Bursa herkesin malumu işçi kenti, nüfusun çoğunluğunu dar gelirliler oluşturuyor. Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde, planlanmaya muhtaç bölgeler var ama vatandaşı borçlandırarak kentsel dönüşüme girişmek fiyaskodan öteye geçmez.

Devlet mekanizmasını döndüren iktidarın da görevi mağduriyetleri ortadan kaldırmak olduğuna göre, süreç içerisinde yapılacak olan muhtemel bina, mahalle, ilçe yenilemelerinde hak sahipleri asla mağdur edilmemeli.

Toplantıda Bursa’da yeni uydu kentlerden söz edildi.

Ama kimse tersine göçü aklına getirmedi.

Mesela, İMO Şube Başkanı Mehmet Albayrak’ın şu sözü tarihe geçecek nitelikte:

“Her sanayi bölgesi yeni sorunları meydana getirir ve göçü tetikler.”

Yani, “Siz Anadolu’da istihdam oluşturmaz, insanları doğduğu şehirlerde üretime dahil edip, yaşam koşullarını yüksek seviyede tutmazsanız, yakın zamanda kentler yaşanmaz hale gelecek” demek istedi.

Ne var ki bazıları kolay olanın peşinden koşmaktan, ayağının altında kayan toprağın farkına varamıyor!

Eğer bu ülkede ortak akıl devreye sokulmuş olsaydı, bugün bu kentsel dönüşüm mevzuu çok fazla gündeme gelmemiş olacaktı.

Örneğin Ali Tuğcu, şu temennide bulundu,  “Başarılı kentsel dönüşüm projeleri, stratejik ve katılımcı planlama yaklaşımıyla geliştirilmiş, ekonomik yapıyı göz ardı etmeyen, ekolojik sürdürülebilirliğini temel alan, kamu, özel sektör ve yerel yönetimlerin iş birliğine dayalı, kapsamlı ve bütünleşik bir yaklaşıma sahip, çok aktörlü ve disiplinler arası bir süreci gerektirmektedir.”

Ama etrafımıza baktığımızda bu işler temenniden öteye geçemediğini görebiliyoruz!

Allah aşkına, Bursa’nın ovası son 20 yılda ne hale getirildi?

Sıra sıra şeftali, incir ağaçlarının olduğu tarlaları beton yığınları işgal etti. Ekoloji falan hak getire!

Eğer nitelik ve liyakat devreden çıkarılmasaydı, Bursa’da 20 sene önce yapılan 5 katlı binalar yıkılıp, yerine 10-13 katlı ucubeler dikilmezdi.

Türkiye nüfusunun neredeyse yüzde 30’u Marmara’da yaşıyor, güzelim deniz çeyrek asrın ardından müsilaj nedeniyle nefes alamaz hale geldi. Bunun sebebi, arıtılmadan denize bırakılan insan ve sanayi atıkları!

Kısacası asıl ve asil olan kentsel dönüşüm, göçün önüne geçmektir.

Eğer yeni sanayi alanları planlanmak isteniyorsa, Afyonkarahisar’ın ağaç bitmeyen alanları, Niğde’nin, Kırşehir’in uçsuz bucaksız toprakları çok müsait.  Böylelikle batıya olan hayranlık sona ermiş olur.

Çünkü herkesin şimdilerde tek derdi var, karnını doyurmak, ayın sonunu getirip, doğal gaz, elektrik faturalarını düzenli ödeyebilmek, strese girmeden yastığa başını koyabilmek.

Çok geç olmadan betonun yenmeyen bir şey olduğunu, ancak topraktan fışkıranlarla nesillerimizi koruyabileceğimizi öğrenmek zorundayız.

Bursa ve ülkemiz için en önemli fedakârlık bu olsa gerek.

Son olarak,

Pandemi sürecinde insanlarımızın milyonluk dairelerden kaçtığını; dağları, ovaları, deniz kıyılarını, ağaçların gölgelerini neden tercih ettiğini bir kez daha düşünmeliyiz.