50 yıl önce Nilüfer Çayı’nda balık tutan, çevresinde piknik yapan Bursalıların hatıralarını sık sık dinledim.
Temenyeri, Mesken, Teleferik ve Hürriyet’te Hıdırellez kutlanırdı.
Kültürpark, Atatürk Stadı’yla bütünleşen bir markaydı.
Yaz geldi mi Kurşunlu’ya, Kumsaz’a, Kumla’ya günübirlik göç olurdu. Güneş, deniz, karpuz; plastik şişe değil doğallık ve çadırlar olurdu.
İstanbul’un Trakya’ya açılan kapısı Çorlu’da, ucu bucağı görülmeyen tarlalar vardı, şimdi fabrikaların işgalinde!
Maalesef yukarıda saydığım yerlerle ilgili şimdi üzücü ifadeler kullanıyoruz.
*
Betonlaşan, kirlenen, ovası yok edilen, sanayi ablukası altında inleyen İnegöl, Kestel, Gürsu, Kayapa’da yaşayanların zehirli hava soluduğu Bursa, rant uğruna yok ediliyor.
Ve rant, geleceğimizi karartıyor.
Yaklaşık iki hafta önce kentte son iki yılda yapılan yatırımları değerlendiren AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, düşündükçe şaşırdığım, sanayi atıklarıyla kirletilen Nilüfer Çayı’nı kapalı sisteme alınabileceğini aktarmıştı.
Bu şu demek oluyor; kötü görüntüyü, kokuyu hissetmeden, görmeden denize deşarj edilmesi!
Hangi deniz bu derseniz, çevresi acayip şekilde hormonlaşarak büyütülen, diğer adıyla evsel ve sanayi atıklarıyla lağıma dönüştürülen, cehenneme çevrilen, balık çeşitliliği azalan Marmara Denizi.
Önce kirlet, sonra düzeltmek yerine milyonlarca para harcayacak projelerle derenin üzerini kapat!
***
Geçen gün, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununa “Marmara Denizi’nde Müsilaj ile Mücadele” toplantısında dikkat çekti.
Kirliliğin yoğunlaştığını söyledi.
Denizi eski haline getirebilmek için ileri biyolojik arıtma tesislerinin kurulmasından bahsetti.
Evsel ve sanayi atıklarının temizlenmesinin ardından denize bırakılmasından söz etti.
Kirliliğin ileri derecede olduğu Marmara’dan 27 canlı türünün ayrılması düşündürücü.
Ne kadar acı değil mi, balıklar nefes alamadığı, kirliliği fark ettiği için başka yaşam alanları seçerken, İnegöl, Kestel, Gürsu, Kayapa’da yaşayan, düşünme ve akıl etme özelliği olan insanlar, ölümcül hastalıklara röveşata yapıyor!
Kirlilik cehenneminden kurtuluşun yolu, Marmara bölgesine olan göçü önlemek, kirlenmesine asla izin vermemek ve Anadolu’yu cazip hale getirmek.
Yani, insanları doğdukları şehirlerde, ilçelerde doymasına olanak sağlamak gerekiyor.
Yoksa pansuman tedbirlerle Marmara Denizi’ni lağım ablukasından kurtarılması çok zor.
Ne kadar acı değil mi, yıllarca, türkülerde “ırmağının akışına ölürüm” diyenler, dereleri atıklar boşaltarak öldürdüler!
Tıpkı, torbacı uyuşturucu tacirlerinin yakalanıp, baronların aramızda dolaştığı gibi!
Gelinen noktada, slogan atan Türklerin mutlu olamadığını anlaşılıyor!
Kısacası,
Marmara Denizi’nin ahir zamanda kahır günlerinden kurtulması için derin ahlaka ihtiyacı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.