Kötülük varsa, depremin adı afet oluyor.

Çünkü kötü, utanmazlığını örterken susanların sayısı çok!

Binlerce bina yıkıldı, günlerce enkaz altında kalanlar “bizi kurtarın çığlıkları” attı.

Sesleri kısılanlar oldu, sonra hepsi öldü!

30 günlük bebeğini doya doya koklayamayan anneler, yavrularının kokan cesetlerine sarıldılar.

Adıyaman’da 1 günde 500 kişi açılan toplu mezarlara, yan yana defnedildi.

Oysa bu ilin valisi depremin ilk saatlerinde Ankara’ya 45 kişinin öldüğünü söyledi.

Canlı yayın yapan Habertürk muhabirinin yanına gelip, isyan edercesine konuşan cesur sağlıkçının evine Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle polis gönderiliyor.

***

Korkunç bir acıyla karşı karşıyayız.

Çürük, betondan, demirden çalan, çalmasına müsaade edilen müteahhitlerle ilgili, yakalama, gözaltı ve tutuklamalara şahit oluyoruz.

Müthiş değil mi?

Peki,

Bu cinayeti işleyenlere ön açan, yol gösteren, göz yuman yerel yöneticilerle ilgili alınan bir tane karar, gözaltı, tutuklama var mı? Kocaman bir hayır!

Yıkımın üzerinden 11 gün geçti,

Hatay’da hasarlı binalarından eşyalarını taşıtmak için firmalarla görüşen depremzedelerden 20 kilometre uzağa nakliye ücreti 20 bin TL isteniyormuş. Bunun adı resmen namussuzluk ama…

Bu ahlaksızlığı havuz medyası mikrofonları aracılığıyla haykıranların sesini bile duymuyor, organizasyon kabiliyetini yitirmişler!

Haklı olarak annesi, babası, kızı, komşusu kolanların altında kalarak can verenlerin yakınları da nerede bu devlet, nerede bu iktidar diye isyan ediyor, yumruklarını sıkıyorlar!

Önceden pezevenkler, pavyon çalıştıranlar, kumarhane işletenler, içkili restoranları olanlar, hatta sabıkalı hırsızlar bile rejona riayet eder, kutsal günlerde iş yerlerini açmazlardı, hırsızlık olaylarında ciddi azalma olurdu.

Şimdi münferit olsa da evi, binası, dükkanı başına yıkılanlar soyuluyor, marketler yağmalanıyor, insanların kolu, başı kesilerek değerli eşyaları tıpkı Marmara depreminde olduğu gibi yok ediliyor.

Ne acayiptir ki,

Küçük yağmacı hırsızlara karşı inanılmaz refleks gösterip linç edenler, imar barışının önünü açanlara, büyük yağmacılara karşı gıkını çıkarmayanlar samimiyetsiz, her taraflarından riyakarlık ve münafıklık fışkırdığını da belirtmek isterim.

***

Bitirirken,

TBMM eski Başkanı, AK Parti önceki dönem Bursa milletvekili Bülent Arınç’ın seçimin ertelenmesine yönelik çıkışı, öyle kızarak, öfkeyle söylenmiş ifadeler değil.

Arınç, AK Parti’nin içinde, kulislerde konuşulanları dillendiriyor. Yaptığı açıklama bedava değil.

İktidar, deprem bölgesindeki havayı, atmosferi tepkiyi bu zor dönemde bile ölçebilecek kadar kabiliyetli.

10 gün sonrasına bakmak gerekiyor, halkın nabzı yoklanacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, elde edilecek verilere göre seçimi 6 ay erteleme yoluna gidebilir.

Neden mi?

4 şehir adeta haritadan silinmiş durumda. Top YSK’ya atılacak, sonrasın da ise YSK, bu illerdeki yıkımı gerekçe gösterip, seçimlerin fiziki olarak yapılamayacağını yani ertelenmesini isterse şaşırmamak lazım.

Mesela Devlet Bahçeli sıradan birisi değil, devletin bir kanadıdır, Türkiye siyasetinin son 24 yılına damgasını vurmuştur. Ülkeyi seçimlere götürdü, ittifaklar kurulmasına zemin hazırladı. Geçtiğimiz gün grup toplantısında yardım toplayan STK’lar üzerinden tehditler savurmasını iyi tahlil etmek, depremin ilk günlerinde aksayan organizasyonların konuşulmasını, iktidarın tartışılmasını istemediği için adım attığına da bakmak gerekir.

Dolayısıyla seçimlerle ilgili yeni gelişmeler yaşanabilir.

Hz Peygamber’in şu sözünü hatırlatmak istiyorum: “Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir.”

***

Vural Savaş 

Demokrasiye hançer saplayan Vural Savaş’ta göçtü bu dünyadan.

Refah ve Fazilet partilerine kapatma davası açtı, kapattırdı.

Milyonlarca insanın oy verdiği bu iki partiyi eften, püften gerekçelerle yok etti.

Kapatma iddianamesini okurken gözlerinin içinden nefret fışkırdığını dün gibi hatırlıyorum.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemde kibir abidesiydi, kudretliydi!

Artık yok.

Tarih açtığı davayla ilgili, attığı adımları da unutmayacak.