Dün,
Kaostan, kandan, acıdan beslenenlerin ipliğini pazara çıkaran gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilişinin 32’inci yılını geride bıraktık.
Aynı zamanda,
Kars’tan Diyarbakır’a atanan Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın da, polis memurlarıyla birlikte pusu kurulup şehit edilişinin üzerinden 24 sene geçmiş.
Düşünsenize 4 yıl içinde Kürtlerin güvenini, sevgisini, muhabbetini kazanmış bir polis şefiydi Gaffar Okkan.
Diyarbakır’ın daracık sokaklarında misket (cilli) oynayan, parklarında salıncaklara binen, seyyar satıcılık yapan, ayakkabı boyayan çocuklar O’na ‘Gaffar Baba’ diye hitap etmelerini, ırkçılık penceresinden bakanlar tarif edemez!
Terörün 24 saat mesai yaptığı bölgede, Hizbullah kamuflajı içine giren devletin içine çöreklenmiş asit kuyucuları nefes alamaz hale getiren adımlar attı Okkan.
Kentin o meşhur çay ocaklarında, birilerine muhbirlik yapanları bile utandıracak icraatlar gerçekleştirdi.
Kadın polisleri asayiş ekiplerine dahil ederek, halkla diyalog kurmalarını sağladı.
Yolda gördüğü beli bükülmüş yaşlılarla sohbet etti, pazar poşetlerini, çantalarını taşıdı.
Havaalanındaki kadın polislere, yaşlı yolcuların bilet işlemlerini düzenleme ve onlara uçaklarına kadar eşlik etme görevi verdi. Havaalanına tekerlekli sandalye aldırdı.
Diyarbakır’ın en ücra mahallelerindeki camilerde akşam ve yatsı namazlarına iştirak ederek, devlet görevlilerinin halka bakışını not alarak, güveni inşa etti.
Hele ki Diyarbakırspor sevgisi bambaşkaydı. Diyarbakır, Diyarbakır olalı belki de öyle samimi bir taraftar görmedi. O devletin sıcak yüzünün, insanların bilinçaltındaki devlet baba kavramının sert değil ama sımsıcak yüzüydü. Diyarbakır sokaklarında Roma İmparatorları gibi kasıla kasıla korumalarla gezmek yerine, halktan biri gibiydi. Diyarbakırlı çocukların Gaffar amcasıydı. Ama onu tüm Türkiye’de efsane haline getiren olay, bir gün yaptığı telsiz anonsuydu. O anonsta Gaffar Okkan; ‘’3310 Ben Ali Gaffar Okkan Diyarbakır halkına eziyet edeni yakarım’’ diyordu. Bu anons onu Türkiye gündemine oturturken, Diyarbakır halkının sevgilisi yaptı. Belki de hiç kimse polis kavramını Diyarbakır halkına onun kadar sevdiremedi. Gaffar Okkan’ın Diyarbakır’da başardıkları, üniversitelerde tez konusu olmalı, polis okullarında ders olarak okutulmalıdır. Belki de 81 tane Gaffar Okkan’ımız olsaydı bu gün bambaşka bir ülkede yaşıyor olabilirdik.
Kısacası Gaffar Okkan, devletin bir memuru olarak böyle tanındı.
Ya şimdi?
Allah aşkına Bursa’da kaç kişi Osmangazi, Yıldırım ve Nilüfer kaymakamlarının ismini biliyor? Onlardan çok şey beklemiyoruz. Bir gün rastgele bir vatandaşın evine çat kapı misafir olsunlar, bir gece çocuk esirgeme kurumunda bir gurup çocuğu masal okuyarak uyutsunlar. Ya da bir gece ansızın hastane ziyaret edip hastalara sürpriz yapsınlar. Gerçi yeni yılın ilk bebeklerini tebrik etme için yılbaşı geceleri hastanelerin doğum servisleri ziyaret ediliyor olsa da bu artık klişeden öteye gidemiyor.
Hadi vali bey göreve daha yeni geldi, ya Bursa Emniyet Müdürü’nü kaç kişi tanıyor?
2 sene önceydi,
Pasaportumu yenilemek için Altıparmak’taki nüfus müdürlüğüne yolum düşmüş, randevuya saatinde gelip, hala işi görülmeyen vatandaşların isyanını üst kattaki kaymakamın alt kata inme zahmetinde bulunmadığı için fark edemediğine şahit olmuştum.
Sürekli dile geriyorum, AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, acaba Osmangazi Metro istasyonu civarına en son ne zaman geldi? Ya bunları yapacak zamanı yok ya da tüm dünyayı eve kapatan pandeminin bittiğinden haberi yok.
Aslında çok zor değil,
Tebdili kıyafetle Emniyet Müdürü Sabit Zaim Akınoğlu’yla birlikte buraları gezer, bedenlerini satan kadınların pazarlıklarına şahitlik yapılabilirler.
Belediye başkanları da, kent lokantalarına çaktırmadan geldiklerinde garibanlardan çok, memurların, amirlerin karınlarını doyurduğunu görebilirler.
Hakikaten soruyorum, muhtarların haricinde kaçınız kaymakamların bırakın cismini, ismini biliyorsunuz?
Nasıl bileceksiniz ki!
Yapılan törenlerin haricinde fanileri görebilene aşk olsun.
Şehreküstü Meydanı’nda valilik izniyle dilencilik yaptırılan SMA hastası yakınlarını takip eden, suiistimalleri önleyecek kaç tane devlet görevlisi var acaba?
Bakıldığında Tarım ve Orman Bakanlığı, neredeyse her gün tağşiş gıda üretenleri ifşa ediyor, öyle değil mi?
Peki, Bursa’nın farklı ilçelerinde, hala Yıldırım İlçesi sınırlarında, yıkılan İhtisas Hastanesi alanında devam eden, çadırda sahte gıda satanlara kim izin veriyor?
Konuyla ilgili Yıldırım Belediyesi’ni de göreve çağıran bir yazı kaleme aldığımda, sosyal medyadan aklımızla alay eden bir cevap yazmıştı, belediyenin ufukları kıtalar dolaşanları:
“Yıldırım Belediyesi @YildirimBld 21 Ocak
@bilalkayaalti adlı kişiye yanıt olarak
Bilal Bey merhabalar. Alana tahsisi yapan Milli Emlak'tır. Konu, Yıldırım Belediyesi, Belediye Başkanımız Oktay Yılmaz ve başkan yardımcılarımız ile ilgili değildir.”
Nasıl bir vizyon ama!
İhtisas Hastanesi alanı sanki Sri Lanka sınırlarındaymış gibi bir cevap.
Halkla sanalda kucaklaşırsanız, sanane, banane diyenlerin sayısını azaltmaz, çoğaltırsınız.
Billboardlara kendi fotoğraflarını asarsanız, sorunları çözmekten çok, kendinizi tatmin edersiniz!
Gaffar Okkan’ı, Uğur Mumcu’yu ölüm yıldönümlerinde anarak sorunların çözülemediğini hep birlikte görmekteyiz.
Gaffar Okkan, Kürtlerle baba şefkatiyle diyalog kurdu; dil, din, fikir ayrımı yapmadan kucakladı, kucaklandı.
Bedenlerin çürüdüğü toprağa girmeden,
Yaşarken çürüyen toplumun fertlerini kuşatan vicdan elbisesini giysek çok iyi olacak.
Bitirirken,
Hatırlatma gereği duyuyorum. Bir dönem Bursa’da başarılı operasyonlara imza atan, halkla iç içe olan, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ve Emniyet İstihbarat Başkanlığı görevini yürütürken İstanbul Emniyet Müdürü olan Selami Yıldız’ın, İstanbul’un sokaklarını arşınlaması, vatandaşla samimi köprüler kurması, teşkilatın genç polislerine örnek olacağına inanıyorum.