Geçtiğimiz gün 20 yaşında bir anne, geçinemediklerini dile getirmiş, “ölmek istiyorum” demişti.

Van’da evlenip Bursa’ya geldiğini söyleyen genç kadın, kocasının asgari ücretli bir işte çalıştığını, 5 bin lira kira verdiklerini belirtti. Ailesinden az da olsa destek aldıklarını, kocasının anne babasının ise yardıma muhtaç olduğunu ifade ederken acı acı güldü ve “Yemin ederim abi, böyle yaşamaktansa ölmek daha iyi!” diye ilave etti.

Dün 6 çocuğunun 3’ü yuvada olan, sabıkasından dolayı iş bulamayan bir babayla karşılaştım, kontrolsüz ve şuursuzca sözler sarf etti.  “Yakacağım kendimi” deyiverdi.

Sonrasında şunları ekledi:

Seyyar satıcılık yapıyorum. Ev kira, elektrik, doğalgaz, su faturaları birikti. Olmuyor işte, olmuyor! Kırmızı ete hasret kaldık, komşularım kurban kesti, ikram etmedi. Lüks otellerde iftar yapanlarda vicdan kalmamış. Sosyal medyadan iktidarın ileri gelenlerini eleştirdiğim için 10 bin TL para cezası kestiler, ödeyemedim, icralık oldum. Yemin ederim ben de çalacağım, hırsızlık yapacağım” dedi.

Acı çeke çeke, taksit taksit yok oluyoruz.

Bunca fırlamaya, zıplamaya rağmen yeni sene “emekliler yılı” ilan ediliyor.

AK Parti iktidarın en kibar, nazik, naif Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, emeklileri enflasyona ezdirmediklerinden dolayı çok mutlu olduğunu söylüyor.

Geçen yıl Haziran’da 7.50’den satılan simidin fiyatı,2024’ün ağlarını sarstı. Enflasyonun doksana taktığı şutun ardından 12.50’ye fırladı.

Bu şu demek oluyor Kamil’ciğim, çay- simit 20 liracık. 

Makas yukarıdakilerle acayip şekilde açılmış durumda. Konuştuğum her 10 kişiden 5’i ya icralık veya kredi bataklığında.

Bir başka uçurum ise, sanal kumar.

Muhasebecinin yanında çalışan, yakında düğün yapmayı planlayan bir vatandaş, cep telefonundan oynanan bahis belasına kaptırmış kendini. İlk önce 150 bin almış, sonrası malum, aldığını da verdikten sonra kazanma hırsıyla bankadan kredi üzerine kredi çekmiş, borç 350 bin lira olmuş.

Avukatlar maaşları yetmediği için küçük krediler çeken, ödeyemedikleri için bir daha kredi çekenlere dosya hazırlamaya yetişemiyor.

Gençler, orta, lise talebeleri bu kumarın pençesinde.

Bir lise talebesi babasında 30 lira harçlık aldığını, evden yemek getirmek sorunda kaldığını, o parayı da yol için kullandığını belirtmişti.

Memleket bu haldeyken, Diyanet Kızılcahamam’da 3 milyona otel kiralayıp seminer düzenliyor. İddia ediyorum, Diyanet’in bütçesine, ilçe müftülerinin bindiği marka araçlara, lüksten vaz geçmeyip, cemaate şükür vaazları veren, Hz Ömer’i dilinden düşürmeyen bu şahsiyetleri hayretle izleyen farklı bir dine mensup olan kişi, İslam’ı bunların yüzünde seçmez!

Buradan yola çıkarak,  siyaset esnafının bazı hesapları,  imar işleri,  daha çok para kazanma derdinde olanların dışında 31 Mart seçimi sokağın gündeminde değil.

Tek dert ekonomi, geçim sıkıntısı. Yüzleri gülmeyen, çeşitli kahrı, kederi olan milyonlar.

Üniversiteden mezun olunca üç harfli açık hava hapishanesine benzer marketlerde kasiyerlik kaderleri olan yüzbinler,

Çaresizlikten yurt dışına, özellikle kaçak yolarla gidenler…

Hiç ölmeyeceğini, ihtiyarlamayacağını, dizlerinin bağlarını çözülmeyeceğini sananlar, bu ülkenin insanlarını doğdukları köy, ilçe ve şehirlerde yaşamamaları için türlü algılarla batı kentlerine sürükleyip, beton hapishanelerinin içine tıkıştırarak, milyon dolarlar kazanmanın, istiflemenin derdindeler.

Kazandıkları yedi sülalesine yeten, marinacı Mehmet Ağar’ın kadim dostunun yetmeleri; Seçil ablalarının kumpasıyla gerçek yüzleri ortaya çıktı!

Kodesi boylayınca ticaret yaptıklarını söyleyen, dolardan bigudilerle acayip bir karanlığın içinde, fenomen görünümlü müptezel karı kocanın kara paraları aklama aracına dönüştüklerini ibretle izliyoruz.

Hazır kıymada çeşitli numaralar yapıldığı; domuz, at ve eşek etlerinin tabldotları süslediği, üretimlerinin arttığı,

Ucuz verilene, sunulana balıklama atlayan, sorgulamayanlar hepinize, hepimize geçmiş olsun.

Şehreküstü Cami'nin altında ihaleye verilen helaya turnikeden geçerek girmenin bedeli 7, hemen yanındaki çay ocağında çay 8 TL.

Turizm kentinin utancı bu helaya bir çözüm getiremeyip, Bursa’ya kazıkçı kent imajının yapışmasında acayip katkısı olan Mustafa Dündar’ı da kutlamak lazım, Kazım!

Şimdi ister iğneye, ister çuvaldıza uzun uzun bakın!